Amma
قَالوُااِنَّمَنَحْنُ مُصْلِحوُنَ
cümlesine gelince; ondaki
قَالوُا
yerine, zahiri siyakın gereği olan
لاٰيَقْبَلوُنَ النَّصِيحَةَ
Yani onlar nasihatı kabul etmiyorlar cümlesi gelmemesinin sırrı; münafıklar kendi mesleklerini inad içinde müdafa ettikleri gibi; o pis mesleğe başkalarını da da’vet ettiklerine işarettir.
اِنَّمَ
da ise, iki çeşit hâsiyet vardır:
irincisi: ö
اِنَّمَ
nın medhûlu (yani, “ancak bizler”in dahil olduğu şey), ya hakikaten, ya da iddiâen ma’lum olması lazımdır. Buna göre,ö
اِنَّمَ
da şöyle bir remiz olmalıdır ki; münafıklar, kendilerine nasihat eden ve kendilerinin cehl-i mürekkebleri karşısında, nasihatlarında sebatı izhar eyleyen mü’ minleri tezyif ederler.
�kincisi: ö
اِنَّمَ
daki hasrdır. (Yani “biz ancak ıslah edicileriz” münhasırlığı) o hasırda da şöyle bir işaret vardır ki; münafıkların salahlarına,(!) ıslahcılıklarına ayrı bir fesad maddesi karıştırıpta bozmuyor. Zira, başkaları gibi değillerdir. (Yani salah diye söyledikleri münafıklıkları şaibesiz
Yükleniyor...