ana cevaben denilir ki: Bir adam siyah camlı bir gözlükle eşyaya baktığında, nasıl herşeyi kara ve çirkin görür. Öyle de: Basireti nifakla perdelenen ve kalbi küfr ile fesada uğrayan bir kimse dahi, her şeyi kabih ve çirkin görüyor.. Onun kalbinde de, bütün insanlara karşı, belki bütün kâinata zıdd olarak bir inad, bir kin hasıl oluyor. Hem sonra, nasıl ki bir saatın bir dolabının bir çarkının bir dişi kırılsa, saatın bütün aletleri ve mihanikiyeti de küllî- cüzî bir tarzda onunla müteessir olur. Kezalik: bir şahsın nifakıylada; beşerin adaletle, İslâmiyetle ve itaatla intizama girmiş olan heyet-i içtimaiyesinin nizamıda müteesir olmaktadır. Evet, çok maalesef ki, nifakın müteselsil olan zehirleri alemde zuhura çıkmasıyla, şu mevcud sefaleti netice vermiştir.

Amma

قَالوُااِنَّمَنَحْنُ مُصْلِحوُنَ

cümlesine gelince; ondaki

قَالوُا

yerine, zahiri siyakın gereği olan

لاٰيَقْبَلوُنَ النَّصِيحَةَ

Yani onlar nasihatı kabul etmiyorlar cümlesi gelmemesinin sırrı; münafıklar kendi mesleklerini inad içinde müdafa ettikleri gibi; o pis mesleğe başkalarını da da’vet ettiklerine işarettir.

اِنَّمَ

da ise, iki çeşit hâsiyet vardır:

irincisi: ö

اِنَّمَ

nın medhûlu (yani, “ancak bizler”in dahil olduğu şey), ya hakikaten, ya da iddiâen ma’lum olması lazımdır. Buna göre,ö

اِنَّمَ

da şöyle bir remiz olmalıdır ki; münafıklar, kendilerine nasihat eden ve kendilerinin cehl-i mürekkebleri karşısında, nasihatlarında sebatı izhar eyleyen mü’ minleri tezyif ederler.

�kincisi: ö

اِنَّمَ

daki hasrdır. (Yani “biz ancak ıslah edicileriz” münhasırlığı) o hasırda da şöyle bir işaret vardır ki; münafıkların salahlarına,(!) ıslahcılıklarına ayrı bir fesad maddesi karıştırıpta bozmuyor. Zira, başkaları gibi değillerdir. (Yani salah diye söyledikleri münafıklıkları şaibesiz

Yükleniyor...