senin istediğin tarzda islahçiyim. Batınan da, kendim itikad ettiğim gibiyim.” Sonra, elbetteki bunun gibi kimselerin şe’ni, karakteri icabıdır ki; kendi davasını te’yid ve te’kid etmek için desin: “Salah ve hayır benim daimi sıfatımdır. Yoksa, evvelce fesadçı iken, şimdi salih kesilmiş değilim.”
Sonra, bu şahıs kendi mezhebinin yayılmasında, mesleğinin tervicinde ve nasihatcisinin tezyifinde ve ehl-i hakkı ta’rizde zımnen tahkirde bu derece mütemerrid, inadcı ve Nemrutlaşmış bir musırr olduğu anlaşılınca, artık onun için bir tedavî çaresi ve bir ilaç kalmadı demektir. Son bir çare kalır ki o da şudur. Zehir saçan halının yayılıpta başkasına sirayet etmemesi yoludur. Bu tedavî ve mualece şekli de, insanları tenbih edip uyarmak ve o şahsın artık salah ve hayır tarafının kalmamış bir müfsid olduğunu insanlara bildirmektir. Zira o şahıs, aklını kullanıpta şuurunu çalıştıramıyor ki; şu apaçık tarzda hissedilen vaziyeti derkedebilsin.
İşte, eğer sen bu misalde serdedilmiş birbirine ekli zecirleme halkaları anladı isen; ö
وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ
cümlesindeki kayıdlarla bu hakikata tansis veya remzedilmiş mezkûr manaları ifade eden cümleleri arasında olan nazm ve bağlantıyı da düşünmüşsündür. Evet, bu ayetin cümleleri arasında îcazlı fıtrî bir nazm ve diziliş bulunmaktadır. Bu îcazın altından ateşîn bir i’cazın mevcudiyeti parıldamaktadır.
Amma bu ayetin tek tek cümlelerinin heyetlerinde olan nazm ve diziliş keyfiyetine gelince şöyledir: Evet, bilmiş ol ki:………………………
وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوافي۪الْاَرْضِ
cümlesinde kat’îliği ifade eden
اِذَا
da, münkerden nehyetmenin lüzum ve vacipliğine bir işarettir. Hem
قي۪لَ
ile yapılan “Binay-ı mef’ul” siğası da remzeder ki; nehy işi, vazifesi umuma şamil bir farz-ı kifayedir.. ve
لَهُمْ
deki
لَ
ise nehyin, kötülükten men’ etmenin mutlaka yumuşak nasihat tarzında olmasına, tahakkümvarî olmamasına ve nasihat ise, lutuf ve yumuşaklık içerisinde olup; üstüne fazla varıp da damarına dokundurmama ile olmasının lüzumuna bir ima eder.
Sonra, bu şahıs kendi mezhebinin yayılmasında, mesleğinin tervicinde ve nasihatcisinin tezyifinde ve ehl-i hakkı ta’rizde zımnen tahkirde bu derece mütemerrid, inadcı ve Nemrutlaşmış bir musırr olduğu anlaşılınca, artık onun için bir tedavî çaresi ve bir ilaç kalmadı demektir. Son bir çare kalır ki o da şudur. Zehir saçan halının yayılıpta başkasına sirayet etmemesi yoludur. Bu tedavî ve mualece şekli de, insanları tenbih edip uyarmak ve o şahsın artık salah ve hayır tarafının kalmamış bir müfsid olduğunu insanlara bildirmektir. Zira o şahıs, aklını kullanıpta şuurunu çalıştıramıyor ki; şu apaçık tarzda hissedilen vaziyeti derkedebilsin.
İşte, eğer sen bu misalde serdedilmiş birbirine ekli zecirleme halkaları anladı isen; ö
وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ
cümlesindeki kayıdlarla bu hakikata tansis veya remzedilmiş mezkûr manaları ifade eden cümleleri arasında olan nazm ve bağlantıyı da düşünmüşsündür. Evet, bu ayetin cümleleri arasında îcazlı fıtrî bir nazm ve diziliş bulunmaktadır. Bu îcazın altından ateşîn bir i’cazın mevcudiyeti parıldamaktadır.
Amma bu ayetin tek tek cümlelerinin heyetlerinde olan nazm ve diziliş keyfiyetine gelince şöyledir: Evet, bilmiş ol ki:………………………
وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوافي۪الْاَرْضِ
cümlesinde kat’îliği ifade eden
اِذَا
da, münkerden nehyetmenin lüzum ve vacipliğine bir işarettir. Hem
قي۪لَ
ile yapılan “Binay-ı mef’ul” siğası da remzeder ki; nehy işi, vazifesi umuma şamil bir farz-ı kifayedir.. ve
لَهُمْ
deki
لَ
ise nehyin, kötülükten men’ etmenin mutlaka yumuşak nasihat tarzında olmasına, tahakkümvarî olmamasına ve nasihat ise, lutuf ve yumuşaklık içerisinde olup; üstüne fazla varıp da damarına dokundurmama ile olmasının lüzumuna bir ima eder.
Yükleniyor...