içinde yandırıcı bir kin’e kalb ederek.. 3- Ve şu yeis ve kîn hastalıklarından “dâül-havf” korku duyma hastalığı, zaaf illeti ve zillet marazı tevellüd ederk kalblerini istila eyledi.

Ayrıca, Cenab-ı Hak Teala ayette

فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضاً

yerine

فَزَادَاللّٰهُ مَرَضَهُمُ

(Allah onların marazını arttırdı) demeyip, belki mef’ûlu –şu gelen işaret için– sıradan ayırdı. Çünki

فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضاً

nin zahir ma’nası, Allah onları maraz olarak arttırdı” şeklindedir. İşte bu, şuna işaret eiyor ki: “Batınî ve kalbî olan bu maraz, hastalık, zâhire ve dışa da sirayet ederek, insanın bütün fiillerini te’sir altında bırakır.” Öyle ki, şu habis hastalık, adeta tamam-ı vücudlarını istila edip her tarafını sardığı için; sanki beden ve vücudları hastalığın kendisi olmuş tâ, o marazın cerahat ve akıntılarının ziyadeliği de, zatlarının öz ziyadeliği olmuştur.

Evet, mesela:

اِشْتَعَلَ الْبَيْتُ نَارً

Yani: “Ev ateş olarak parlamaya başladı” denildiğinde; ateş evin tamamına sirayet edip sardı demektir, ki adeta evin tamamı dalga dalga ateş olmuştur. Eğer

اِشْتَعَلَ نََارُ الْبَيْتِ

Yani: “Evin ateşi parladı” dense idi; o zaman, “evin her hangi bir yanından iltihap eden bir ateş parladı” olarak anlaşılır, kabul edilirdi.

Altıncı cümle olan

وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ

de münasebet ve diziliş vechi de budur ki:

وَلَهُمْ

deki

سلَ

iyi şeylerin, ni’metlerin, faideli vaziyetlerin i’tasında kullanılmaktadır.

عَلَيْهِمْ

ise, menfi işlerde kullanılır. İşte bu “lam” da şöyle bir işaret vardır ki; manasıyla der: “Eğer şu nifakta onlar için herhangi bir menfaat mevzu-u bahis ise, her halde ve olsa olsa; dünyevî ta’zib edici bir elem, ya da uhrevî elem verici bir azap olacaktır. Bu

Yükleniyor...