مَرَضٌ
kelimesi manen der ki: insanın fıtratı, (Yani, insanlık özünün yaradılış vaziyeti) her zaman hakikatın kabulüne müheyyadır, kabule hazırdır. Bütün bozukluklar, yıkıntılar ise, ancak daha sonra ona ârız olan, yani su-i ihtiyarı neticesinde meydana gelen bir hastalıktır.
Keza
مَرَضٌ
deki tenkir’in tenvini, yani mübhemiyet ve belirsizliği ifade eden karakteri işaret eder ki; o hastalık öyle derin ve belirsiz bir yerdedir ki, görünmez ta, tedavî edilebilsin.
Beşinci cümle olan
فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضاً
cümlesinin sabıkıyla olan irtibat ve diziliş nazmı da şöyledir: Vaktaki münafıklar; sakınmak, uzak durmak için kalblerindeki hastalığın bir maraz olduğunu idrak edip bilmediler, belki bil-akis onu beğenerek istediler. Cenab-ı Hak Teala da o hastalığı onlar hakkında arttırdı. Zira
مَنْ طَلَبَ وَجَدَ
{ Bu hadisin bir çok mehazleri için bak: Risale-i Nurun Kudsî Kaynakları 2. baskı sh: 754, sıra no: 725 –Mütercim–}
(arayan bulur) kaidesiyle ona müstehak oldular.
Ayrıca, hastalığın varlığı, onun ziyadeleşmesine sebeb değil iken,
فَزَادَهُمُ اللّٰهُ
nın başında sebebiyetin takibinde kullanılan
فَ
yi getirmesinde de şöyle bir remiz vardır ki; münafıklar vaktaki içlerindeki hastalığı teşhis edemediler.. Dolayısıyla şifanın vesilelerini araştırmadılar. Belki adeta hastalığın (nifak hastalığının) artmasını taleb edercesine arttıran sebeplere el attılar. Adeta ğalip gelen hasmiyle döğüşen adamın kırılmış elini kullanarak daha da kırılmasını arttırdığı gibi; bunlarda hal ve fiilleriyle hastalıklarının ziyadeleşmesini talep ettiler. Cenab-ı Hak da onların hastalılarını şöyle arttırmıştır ki: 1- Mü’minlerin zafer ve galibiyetleri sebebiyle emellerini müz’iç bir ye’se kalb ederek.. 2- Yine mü’minlerin galibiyeti sebebiyle de husumetlerini, kin ve düşmanlıklarını kalblerinin
kelimesi manen der ki: insanın fıtratı, (Yani, insanlık özünün yaradılış vaziyeti) her zaman hakikatın kabulüne müheyyadır, kabule hazırdır. Bütün bozukluklar, yıkıntılar ise, ancak daha sonra ona ârız olan, yani su-i ihtiyarı neticesinde meydana gelen bir hastalıktır.
Keza
مَرَضٌ
deki tenkir’in tenvini, yani mübhemiyet ve belirsizliği ifade eden karakteri işaret eder ki; o hastalık öyle derin ve belirsiz bir yerdedir ki, görünmez ta, tedavî edilebilsin.
Beşinci cümle olan
فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضاً
cümlesinin sabıkıyla olan irtibat ve diziliş nazmı da şöyledir: Vaktaki münafıklar; sakınmak, uzak durmak için kalblerindeki hastalığın bir maraz olduğunu idrak edip bilmediler, belki bil-akis onu beğenerek istediler. Cenab-ı Hak Teala da o hastalığı onlar hakkında arttırdı. Zira
مَنْ طَلَبَ وَجَدَ
{ Bu hadisin bir çok mehazleri için bak: Risale-i Nurun Kudsî Kaynakları 2. baskı sh: 754, sıra no: 725 –Mütercim–}
(arayan bulur) kaidesiyle ona müstehak oldular.
Ayrıca, hastalığın varlığı, onun ziyadeleşmesine sebeb değil iken,
فَزَادَهُمُ اللّٰهُ
nın başında sebebiyetin takibinde kullanılan
فَ
yi getirmesinde de şöyle bir remiz vardır ki; münafıklar vaktaki içlerindeki hastalığı teşhis edemediler.. Dolayısıyla şifanın vesilelerini araştırmadılar. Belki adeta hastalığın (nifak hastalığının) artmasını taleb edercesine arttıran sebeplere el attılar. Adeta ğalip gelen hasmiyle döğüşen adamın kırılmış elini kullanarak daha da kırılmasını arttırdığı gibi; bunlarda hal ve fiilleriyle hastalıklarının ziyadeleşmesini talep ettiler. Cenab-ı Hak da onların hastalılarını şöyle arttırmıştır ki: 1- Mü’minlerin zafer ve galibiyetleri sebebiyle emellerini müz’iç bir ye’se kalb ederek.. 2- Yine mü’minlerin galibiyeti sebebiyle de husumetlerini, kin ve düşmanlıklarını kalblerinin
Yükleniyor...