Nasıl ki sen, bir adamı yapmakta olduğu kötü bir fiil ve hareketten zecredip vaz geçirmek için, nasihat etmek istediğinde; ona herhalde önce dersin ki: Ey filan! Eğer sende akıl varsa, yaptığın şu işin neticeye varması muhaldir.. Sonra ona: eğer nefsini seviyorsan, bu iş sana zarar getirecektir.. Sonra dersin: Sen de eğer hissetme, duyma varsa; neden zararla menfaatin arasını ayıramıyorsun?. Sonra da ona: Eğer sen, ihtiyarı olmayan bir cisim isen; hiç olmazsa, kendi seciyenin bozuk olduğunu bilmelisin. Zira, görünen o ki, senin seciyende öyle bir hastalık vardır ki; hakîkatı tahrif eylemekte, tatlıyı sana acı göstermektedir. Sonra da ona dersin ki, eğer sen şifayı arıyor ve istiyor isen; senin şu seciyendeki bozukluk, hastalığını iyleştirmek değil, bilakis arttırmaktadır.

Böylece senin mesel ve misalin; uykusuzluk hastalığına müptela olmuş birisine benzer ki; Hırs ile uyumak ister, fakat uykusu gelmez, uyuyamaz. Uyuyamayınca da kalak’a, sinirliliğe düşer, nu’ası da (Yani: uykunun ilk tabakası olan amızganmaklığı da) kaybeder. Ya da bunun meseli; kalbi merak hastalığına müptela olmuş adama benzer ki, her hangi bir şeyi merak edip düşünür. Düşündükçe de, o şey onun yanında büyüdükçe büyür. O da ona karşı ğam çekmeye başlar.. Ta o musibetli hal, kendisi için ikileşinceye kadar gidr.

İşte sonra, sen bu adama dersin: Eğer sen lezzet almayı istiyor ve arıyorsan; senin bozuk olan bu seciyende şiddetli bir elem vardır ki, daha beteri bir elemi netice veriyor; o elem daha çok şiddetlidir ki; sair içi kof, dışı tantanalı lezzetler gibi de değildir.

Sonra ona: Eğer bütün bu öğütlerle uyanamadın ve seslerini işitemedinse; o durumda Senin hortumun üzerine çirkin bir veşmi, bir ateşli damgayı vurmaktan başka ve senin insanlar arasında kalb ve ruhundaki fesadının insanlara sirayet etmemesi için umuma ilan edilmenden ğayrı yapılacak bir şey kalmaz.

İşte aynen bu misal gibi; Cenab-ı Hak teâla dahi münafıkları zecr ile ahmak ilan etmek içinö

يُخاَدِعُونَ اللّٰهَ

demiş. Ve onların tam ahmaklıklarını da göstermek, bildirmek için,

يُخاَدِعُونانَّبِيَّ

dememiştir. Yani ki, (mefhum-u muhalifle) diyor ki: onlar nasıl ve ne suretle Allah’ın emirlerini

Yükleniyor...