Birinci hikmetli nükte: Düşman tanınmadığı ve bilinmediği müddetçe daha çok zararlı düşer. Şayet düşman Muhannes olsa, yani gizli, örtülü ve içten karıştırıcı olsa; daha çok habis olur.. Ve eğer yalancı kezzab olsa, daha çok ifsadcı olur.. Ve eğer adüvv, dahilî olsa, zararı daha çok büyük our. Zira dahilî düşman salabeti gevşetir, kuvveti dağıtır. Haricî düşman ise; dinin ve millî salabetin kuvvetlenmesine, toparlanmasına sebebiyet verir. Evet, nifakın İslâma yaptığı cinayet, verdiği zarar – maateessüf- pek büyüktür. Ve halen İslâm alemindeki şu müşevveşiyet ve karışıklıklar da hep nifaktan gelmiştir. İşte onun için Kur’an-ı Hakîm münafıkların aleyhinde, haddı mütecaviz olan kötülük ve şenaatlarının zararlarından çokça bahsetmiştir.

İkinci Nükte: Münafıkların mü’minlerle ihtilatları olduğu yani, içiçe ve beraberce yaşadıkları için, mü’minlerle yavaş-yavaş ünsiyet peyda ediyor ve azar azar imanla ülfete alışıyor. Ve peyderpey kendi amellerinin halını kötü görme ve hareketlerini şe’ni bulma halı sebebiyle, durumlarından nefreti kesbetmeye başlayabilirler. Daha sonra, kelime-i tevhid olan

لاٰاِلَهَ اِلاّاللّٰهُ

kelamı lisanından kalbine doğru damlamaya başlayabilir. (Onun için, münafıkların sıfat ve tavsifatları bu gibi hikmetlerden dolayı çokça yad’a getirilmiştir.)

Üçüncü Nükte: Münafıkın, küfrün üstünde ziyade gelen bir çok cinayetleri daha vardır. Mesela: İstihza, aldatma, tedlis, hile, yalancılık ve riyakarlık gibi…

Dördüncü Nükte: Münafıkların çoğu ehl-i kitaptan ve cerbeze-i vehmiyye ehlinden odukları için; hileci, dessas ve aldatıcı olup, şeytanî bir zekaya da sahib oluyorlar. Öyle ise: Kur’anın, haklarında itnab yapıp uzatması, belağatça en isabetli düşen bir iş omuştur.

Yükleniyor...