وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنّٰ بِاللّٰهِ وَ باِلْيَوْمِ اْلاٰخِرِ وَمَاهُمْ بِمُوءْ مِن۪ينَ د

Bakara/8

Bu ayetin, üstteki ayet ve ayetlerle münasebet ve diziliş vechi şöyledir: nasıl ki hükümde müştereklik noktasında aynı manayı ifade eden müfredin müfrede atfedilmesi oluyor.. Ve maksadda ittihad etmelerinden dolayı cümlenin cümleye atfı yapılıyor.. Onun gibi, bazen kıssa ve hikayeler, garaz ve hedefte münasebettarlıkları olduğu için, bir kıssa başka bir kıssaya atfedilebiliyor. İşte burada da münafıkların kıssası, kafirlerinkine atfedilmiş. Yani, münafıkların hallerini beyan eden “On iki ayet”in hülasası, kâfirlerin hallerini dile getiren iki ayetin meallerine atfedilmiştir.

Evet, vaktaki Tenzil, (Kuran-ı Hakîm)

ذٰلِكَ الْكِتَابُ

diye o kitab-ı kerimin sena ve medhiyle iftitah eyledi. Sonra Kuranın senasının semere ve meyvesi olarak mü’minlerin medhi onu izledi. Sonra, bunun arkasından mü’minlerin zıddı olan kafirlerin zemmi geldi. Çünki

اِنَّمَا الْاَشْيَاءُ تُعْرَفُ بِاَضْدَادِهَا

sırriyle, mü’minlerin değer ve kıymetleri bilinsin diye kâfirlerin bahsi istirdaf edilmiş, hemen arkasından gelmiştir. Daha sonra da, hikmet-i irşadı tamamlamak ve üç kısım insanların (mü’min, kafir, münafık) halini beyan etmek noktasında meseleyi tekmil etmek üzere münafıkların bahsi bunu ta’kip eylemesi görülmüştür.

MÜHİM BİR BAHİS –Müellif–

`32- Eğer desen: Ne için Kur’an, kâfirlerin küfr-ü mahz olan küfürleri hakkında (burada) yalnız iki ayetle îcaz edip kısaca bitirdi. Amma münâfıklar hakkında ise, on iki ayetle itnab eyleyip uzun söyledi?

`Cevaben sana denilir ki: Onun böyle olması bazı hikmetli nükteler içindir.

Yükleniyor...