3- İnsanoğlu hangi şeye teveccüh eylese,
{ Bu meseleyi Risale-i Nurun bir çok yerlerinde, hususiyle On Yedinci Lemanın, 14. Notasının 3. Remzinde ve ayrıca Mesnevi-i Nuriyenin (A. Badıllı Tercümesi) sh: 205 ve 337 de de görmek ve okumak gerek. –Mütercim–}
bütün gücüyle o şeye eğilir ve onda fani olur; haps olur kalır. Bu notadandır ki; insanlar hep kendi örf ve adetlerine göre düşündükleri için; hasis ve hakir bir şeyi ve ya bir vaziyeti ve ya cüz’î küçük bir işi, rütbece büyük bir şahsa ve faziletli yüksek bir zata isnat etmezler. Belki tutar, bunları bazı vesile ve sebeplere verirler. Zannederler ki; aşağı ve küçük şeylerle meşgul olmak, o rütbeli, faziletli zatın vakarına uygun değil ve o zat da, bu gibi şeylerle meşgul olmaya tenezzül etmez. Onun himmeti bu hakir ve küçük şeyi taşımaz. Hem onun azim himmeti, yüceliği bu hafif ve küçük işleri tartmaz.
4- İnsanın hali, şanı budur ki; bir şeyin ahval ve evza’ını muhakeme etmek üzere; onda tefekkür edip düşündüğü zaman, o şeyin mikyaslarını, rabıtalarını ve temel esaslarını evvela kendi nefsinde ve kendi düşünce ve anlayış aleminde taharrî etmeye başlar. Sonra da, ebna-yı cinsi olan sair insanlarda... Eğer bulamazsa, kendi etrafındaki mevcudat ve mümkinatta aramaya koyulur. Hatta Vacib-ül Vücûd olan Hak Tealanın –ki hiç bir vech ile mümkinat ve mahlukata benzemediği halde– bu insan onun azamet, kudret, saltanat ve Rububiyet gibi evsaf-ı kibriyasında, ya da zat-ı uluhiyetinde tefekkür ettiği zaman, Kuvve-i vâhimesi onu, şu zikri geçmiş kötü, seyyi’ olan vehmi, düstur almağa sevkeder.. Ve o aldatıcı kıyası da ona dürbün yapmağa sürükler. Halbuki, Sani-i Zülcelal’a (Celle Celalühü) bu noktadan bakılamaz, zira onun kudretine inhisar yoktur.
5-
وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
Cenab-ı Hakkın (C.C.) kudreti, ilmi ve iradesi güneşin ziyası gibi her şeye şamil ve her iş ve emre âmmdır. Hiçbir zaman inhisar ablukası içine düşmez. Ve hiçbir cihetle muvazeneye gelmez.
Evet, onun kudreti, ilmi ve iradesi arş gibi en büyük şeylere tealluk ettiği gibi; (Yani halk, icad ve irade gibi, şuûnatta, o büyük eşya ve azîm mahlukat ile alakalandığı gibi, aynı vakitte, cevher-i ferd gibi (atom zerreleri) en küçük eşya ile de alakalanır, taalluk eyler. Hem nasıl ki güneş ve kameri halk eyler, kezalik sivrisinek ve pire gibi küçücük hayvanların gözlerini de halk etmek için tealluk eylemektedir. Hem nasıl ki kâinat
{ Bu meseleyi Risale-i Nurun bir çok yerlerinde, hususiyle On Yedinci Lemanın, 14. Notasının 3. Remzinde ve ayrıca Mesnevi-i Nuriyenin (A. Badıllı Tercümesi) sh: 205 ve 337 de de görmek ve okumak gerek. –Mütercim–}
bütün gücüyle o şeye eğilir ve onda fani olur; haps olur kalır. Bu notadandır ki; insanlar hep kendi örf ve adetlerine göre düşündükleri için; hasis ve hakir bir şeyi ve ya bir vaziyeti ve ya cüz’î küçük bir işi, rütbece büyük bir şahsa ve faziletli yüksek bir zata isnat etmezler. Belki tutar, bunları bazı vesile ve sebeplere verirler. Zannederler ki; aşağı ve küçük şeylerle meşgul olmak, o rütbeli, faziletli zatın vakarına uygun değil ve o zat da, bu gibi şeylerle meşgul olmaya tenezzül etmez. Onun himmeti bu hakir ve küçük şeyi taşımaz. Hem onun azim himmeti, yüceliği bu hafif ve küçük işleri tartmaz.
4- İnsanın hali, şanı budur ki; bir şeyin ahval ve evza’ını muhakeme etmek üzere; onda tefekkür edip düşündüğü zaman, o şeyin mikyaslarını, rabıtalarını ve temel esaslarını evvela kendi nefsinde ve kendi düşünce ve anlayış aleminde taharrî etmeye başlar. Sonra da, ebna-yı cinsi olan sair insanlarda... Eğer bulamazsa, kendi etrafındaki mevcudat ve mümkinatta aramaya koyulur. Hatta Vacib-ül Vücûd olan Hak Tealanın –ki hiç bir vech ile mümkinat ve mahlukata benzemediği halde– bu insan onun azamet, kudret, saltanat ve Rububiyet gibi evsaf-ı kibriyasında, ya da zat-ı uluhiyetinde tefekkür ettiği zaman, Kuvve-i vâhimesi onu, şu zikri geçmiş kötü, seyyi’ olan vehmi, düstur almağa sevkeder.. Ve o aldatıcı kıyası da ona dürbün yapmağa sürükler. Halbuki, Sani-i Zülcelal’a (Celle Celalühü) bu noktadan bakılamaz, zira onun kudretine inhisar yoktur.
5-
وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
Cenab-ı Hakkın (C.C.) kudreti, ilmi ve iradesi güneşin ziyası gibi her şeye şamil ve her iş ve emre âmmdır. Hiçbir zaman inhisar ablukası içine düşmez. Ve hiçbir cihetle muvazeneye gelmez.
Evet, onun kudreti, ilmi ve iradesi arş gibi en büyük şeylere tealluk ettiği gibi; (Yani halk, icad ve irade gibi, şuûnatta, o büyük eşya ve azîm mahlukat ile alakalandığı gibi, aynı vakitte, cevher-i ferd gibi (atom zerreleri) en küçük eşya ile de alakalanır, taalluk eyler. Hem nasıl ki güneş ve kameri halk eyler, kezalik sivrisinek ve pire gibi küçücük hayvanların gözlerini de halk etmek için tealluk eylemektedir. Hem nasıl ki kâinat
Yükleniyor...