kendi kendine üstün gelipte meydana çıkmış olsun?.. Bununla berber, o meyelan ve ya ondaki tasarruf denilen şey, tamamen ma’dûm da değildir, ta ki hasıl-ı bilmasdarın halk ve icadına salih bir şart olmuş olmasın?..! Ya da sevab ve ikab için bir sebep teşkil etmiş olmasın!?.

8- Eğer desen: İlm-i ezelî ve irade-i ezeliyye, cüz-ü ihtiyarîyi kal’ etmeye maildirler?!.

evaben sana denilir: İhtiyar ile (insanın cüz-ü ihtiyarisiyle) yapılan bir fiili ilim ile bilmekte, o fiilin masdarı olan ihtiyarı nefyetmiyor. (Yani Allahü Teâla ilm-i ezelîsiyle, mahlukatın veya abdlerin ihtiyarla bilerek yaptıkları fiillerini bilmesi, görmesi, onların cüz-ü ihtiyarilerinin varlığına engel değildir) Hem ilm-i ezelî ise, semanın gök kubbesi gibi her şeyi ve her yeri muhittir,

{ Bu hadis veya haber Hazret-i Abdullah bin Ömer (R.A.) den nakledilmiştir. Lakin Fahreddin-i Razi kendi görüşü istikametinde bu habere ilişmiş. (Bak. Tefsir-ül Kebir- c.2 sh:47, Türkçe Ter. C.1 sh:493) Aynı bu manayı Şeyh Ahmed-i Cezerî aşk ile şöyle terennüm eylemiştir: Hal-ü müstakbel ü mazi dıkuda tik-i yekin, subh mevcude bi ayne’ku dı e’vare hudûs. (Divan-ı Şeyh Ahmed-i Cezerî, c:1 sh:64) –Mütercim–}

kaplamıştır. Yoksa, “Ezel” demek, zaman-ı mâzînin başı gibi bir silsilenin mebdei demek değildir ki, sebeplerden teğafül edip unutarak, müsebbebat ona, (Ezele) isnad edilsin ve çıkışları ondan tevehhüm edebilsin.

Hem dahi ilim, ma’luma ta’bidir. Yani, hangi keyfiyette olacaksa, ilim ile de o şey ihata edilip bilinir. Öyle ise, ma’lumun ölçüleri kaderin esaslarına dayandırılmaz.

Hem dahi, irade-i ezeliye, müsebbe bir defa, sebebe de ayrı bir defa taalluk etmiyor ki; cüz-i ihtiyarî de ve sebeb de bir faide kalmamış olsun. Belki müsebbeble beraber sebebine de bir defa da taalluk etmektedir.

İşte bu sırra binaen: Mesela bir şahıs, bir şahsı tüfekle vurup öldürdü. Sonra biz kalkıp sebebini ve atılan kuşunu yok ve atılmamış farzetsek; acaba o ölen şahıs, o anda ölmüş olabilir mi idi ve ya ölmez mi idi?! Cebriyeciler der: Katledilmemiş olsaydı bile, yine ölecekti. Zira Cebriyecilere göre, sebeb ile müsebbebin arasında bir çok taalluklar ve inkita’ın teaddüdû bulunmaktadır. (Yani Cebriyecilere göre, sebeb ile müsebbeb arasında ayrı ayrı tarzda hem alakalanma, hem de kopmalar vardır) Amma Mu’tezileler ise derler: “Hayır, ölmeyecekti çünkü bunlara göre

Yükleniyor...