خَتَمَ اللّٰهُ عَلَي قُلُوبِهِمْ وَ عَلَي سَمْعِهِمْ وَ عَلَي

اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةد وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌد

Bakara/7

MUKADDİME

Ey aziz bilmiş ol ki; Bizim burada biraz durmamız icap ediyor, ta ki mütekellimîn ûlemasının bu ayetin ihtiva eylediği manalara dair neler konuştuklarını işitmiş olalım. Zira bu ayetin (kalesi) altında İ’tizal ve Cebir ehliyle, Ehl-i Sünnet vel Cemaat arasında büyük bir harb meydana gelmiş, gelmektedir. Elbette bu gibi harpler, her halde bakıp seyredenleri durdurur ve baktırır. İşte bizim de burada –senin istifaden için– bazı esasları zikretmemizin lüzûm ve münasebeti doğmuştur.

irinci Esas: Ehl-i Sünnet Vel Cemaat’in mezhebi sırat-ı müstakîmdir. Ötekilerin ise, ya ifrat ve ya tefrittirler.

�kinci Esas: Kat’iyyen tahakkuk etmiştir ki; kâinatta Müessir-i hakiki yalnız Allahü teâladır. Öyle ise işler, emirler, îcadlar ve esas olan umum ma’nalar, tesir noktasında başka şeylere verilemez. O halde, bunları başkalara tafviz eylemek, onlara bırakmak yoktur, olamaz.

�çüncüsü Esas: Hiç şüphesizdir ki, Allahü teala Hakîmdir. (Her bir şeyi mutlaka bir çok hikmetler ve maslahatlar için halk ve icad eylemiştir) Öyle ise, sevab ve ya ikabın abde verilmesinde boş ve abes bir iş değildir. (Yani: abdi imtihandan sonra, cezalandırma ve ya mükafatlandırmada, Adil-i Mutlak olan Cenab-ı Hak, fuzûlî ve abes bir iş yapmaz, yapmamıştır. Elbette ve mutlaka hikmetli ve yerli yerincedir) O halde –abd için– ıztırar ve zorlama yoktur. Evet, nasıl ki Tevhid, (yani her şeyi bir vahid-i Cebbarın taht-ı emir, irade ve te’sirinde olmasını itikad eylemek) Ehl-i İ’tizalin göğsüne balyoz vurur gibi vurup koğduğu gibi; Tenzih-i hakikîde, (zulümden, gadirden, abes iş yapmaktan münezzehiyet dahi) Ehl-i Cebr’in ağzına tokat vurur, tardeder.

ördüncü Esas: Her şeyin iki ciheti vardır. Bunlardan birisi: Mülkiyet (mülklük) cihetidir ki, ayinenin sırtı, arka yüzü gibi bazen güzel, bazen

Yükleniyor...