0- Eğer desen: İnzar’in bir faidesi yoksa, teklif, niçin ve neye olsun?
evaben sana denilir: İnzarsız yapılmış olan teklif; hücceti, delili aleyhlerine ilzam etmek ve söz hakkını kesmek içindir. (Bu mesele şöyle izah edilebilir ki: Ayet der: “Ey Resûlüm! Küfre girmiş, ya da onda kalmaya azm ile inadlaşmış olanları inzar etsen de, etmesen de imana gelmezler. Ayetin bu zahirî manasına göre, onları korkutarak davet ve tebliğe gerek yoktur. Çünkü faidesizdir. İşte ayetin bu zahirdeki hükmüne göre, inzar ile tebliğ ve davetin yararı olmadan onlara teklif yapılmış gibidir.)
1– Eğer desen: Kur’an, kafirlerin inad ve temerrüdlerini böyle ihbar etmesiyle, imana girmelerinin imtina’ını yani, bir nevi imkansızlığını istilzam eder, o zaman ve o halde onları imana davet etmek muhali teklif etmek gibi olmaz mı?
evaben sana denilir: Ayette kâfirlerin küfrünü haber vermek ve ilmen ve iradeten onların öyle olduğunu ve öyle olacaklarını bilip bildirmek ise; sebepten bütün bütün kesilmişçesine, müstakil ve kendi başına kalmış tarzdaki küfürlerine taalluk etmiyor. Belki ancak onların kendi ihtiyarlarıyla olan küfürlerine bakmaktadır.
Bu mevzuda, daha sonra, (Kader ve cüz-i ihtiyarî meselelerinde) sana tafsil verilecektir. İşte buradan ve bu noktadan dolayı denilebilir ki: İhtiyar ve iradenin zarûrî varlığı (yani insanın irade ve ihtiyarı) cüz-ü ihtiyarîye münafî olmaz. (yani insanın yaradılışında zarurî olarak var olan ihtiyar ve irade; güneşteki zarurice var olan ziyayı verme mecburiyetinde olduğu tarzda değil ve insanın cüz-ü ihtiyarîsini kullanmaya engel de değildir.)
2- Eğer desen: Kâfirlerin kendi imansızlıklarına inanmaları aklî bir muhaldir. Cezr-ül Asamm-il Kelamî
{ Cezr-ül Esammül-kelamî mağlatası şöyle izah edilmiş: Önce bu cümle üç kelimeden ibarettir; Cezr, esamm ve kelam. Lugatçeleri: Cezr, asl ve kök demektir. Esamm, mübalağalı sağırlık... Kelam, konuşma demektir. Bu üç kelime terkiple birleştiği zaman, manası “sağır köklü kelam” olur. Hesap işlerinde, “Cezr-ı esamm”: kesirsiz olarak istenen sayıyı hasıl edemeyen rakam demektir.
Ama mantık ıstılahında ise bu, “Cezr-ül Esamm-ül Kelamî” muğalata ve şaşırtma işlerinde kullanılan darb-ı mesel gibi bir şeydir. Yoksa iddia edildiği gibi “hallı çok müşkil” falan değildir. Sa’d-ı Teftazanînin mantıka dair “Metnütteehzib” eserine haşiye olarak yazdığı “Tezhib-ül Mirî ala Celaliddemmanî” isimli kitapta, ayrıca Molla Sadreddin Yüksel’in elyazı defterin kendi “İşarat-ül İ’caz” nüshasının burasının nereden aldığını bildirmeden kenarına haşiye tarzında yazdığı tarifinde ve ayrıca “Keşşafü Istılahat-il Fünûn” eserinde hülasa olarak şöyle tarif edilmiş: “İki nakîzın içtima’ı vaki’ olabilir.” denilmiş. Mesela birisi dese: Benim şu saatte söylediğim söz yalandır. O saatte o adam bu sözden başka bir şey söylememiştir. Bu durumda eğer o söz, yalanlı değil, doğru ise, hem yalan hem de doğru olması lazım gelir. Çünki, her iki tarafın da içinde bulunma imkânı vardır. O halde her iki takdirde de içinde ictima-ı nakîzeyn lâzım gelir.. Ve hakeza uzunca tarifler edilmiş. –Mütercim–}
denilen kaziyeye benzemektedir. İki zıdd şeyin aynı anda bir arada, bir yerde ictima’larına benziyor?..
evaben sana denilir: İnzarsız yapılmış olan teklif; hücceti, delili aleyhlerine ilzam etmek ve söz hakkını kesmek içindir. (Bu mesele şöyle izah edilebilir ki: Ayet der: “Ey Resûlüm! Küfre girmiş, ya da onda kalmaya azm ile inadlaşmış olanları inzar etsen de, etmesen de imana gelmezler. Ayetin bu zahirî manasına göre, onları korkutarak davet ve tebliğe gerek yoktur. Çünkü faidesizdir. İşte ayetin bu zahirdeki hükmüne göre, inzar ile tebliğ ve davetin yararı olmadan onlara teklif yapılmış gibidir.)
1– Eğer desen: Kur’an, kafirlerin inad ve temerrüdlerini böyle ihbar etmesiyle, imana girmelerinin imtina’ını yani, bir nevi imkansızlığını istilzam eder, o zaman ve o halde onları imana davet etmek muhali teklif etmek gibi olmaz mı?
evaben sana denilir: Ayette kâfirlerin küfrünü haber vermek ve ilmen ve iradeten onların öyle olduğunu ve öyle olacaklarını bilip bildirmek ise; sebepten bütün bütün kesilmişçesine, müstakil ve kendi başına kalmış tarzdaki küfürlerine taalluk etmiyor. Belki ancak onların kendi ihtiyarlarıyla olan küfürlerine bakmaktadır.
Bu mevzuda, daha sonra, (Kader ve cüz-i ihtiyarî meselelerinde) sana tafsil verilecektir. İşte buradan ve bu noktadan dolayı denilebilir ki: İhtiyar ve iradenin zarûrî varlığı (yani insanın irade ve ihtiyarı) cüz-ü ihtiyarîye münafî olmaz. (yani insanın yaradılışında zarurî olarak var olan ihtiyar ve irade; güneşteki zarurice var olan ziyayı verme mecburiyetinde olduğu tarzda değil ve insanın cüz-ü ihtiyarîsini kullanmaya engel de değildir.)
2- Eğer desen: Kâfirlerin kendi imansızlıklarına inanmaları aklî bir muhaldir. Cezr-ül Asamm-il Kelamî
{ Cezr-ül Esammül-kelamî mağlatası şöyle izah edilmiş: Önce bu cümle üç kelimeden ibarettir; Cezr, esamm ve kelam. Lugatçeleri: Cezr, asl ve kök demektir. Esamm, mübalağalı sağırlık... Kelam, konuşma demektir. Bu üç kelime terkiple birleştiği zaman, manası “sağır köklü kelam” olur. Hesap işlerinde, “Cezr-ı esamm”: kesirsiz olarak istenen sayıyı hasıl edemeyen rakam demektir.
Ama mantık ıstılahında ise bu, “Cezr-ül Esamm-ül Kelamî” muğalata ve şaşırtma işlerinde kullanılan darb-ı mesel gibi bir şeydir. Yoksa iddia edildiği gibi “hallı çok müşkil” falan değildir. Sa’d-ı Teftazanînin mantıka dair “Metnütteehzib” eserine haşiye olarak yazdığı “Tezhib-ül Mirî ala Celaliddemmanî” isimli kitapta, ayrıca Molla Sadreddin Yüksel’in elyazı defterin kendi “İşarat-ül İ’caz” nüshasının burasının nereden aldığını bildirmeden kenarına haşiye tarzında yazdığı tarifinde ve ayrıca “Keşşafü Istılahat-il Fünûn” eserinde hülasa olarak şöyle tarif edilmiş: “İki nakîzın içtima’ı vaki’ olabilir.” denilmiş. Mesela birisi dese: Benim şu saatte söylediğim söz yalandır. O saatte o adam bu sözden başka bir şey söylememiştir. Bu durumda eğer o söz, yalanlı değil, doğru ise, hem yalan hem de doğru olması lazım gelir. Çünki, her iki tarafın da içinde bulunma imkânı vardır. O halde her iki takdirde de içinde ictima-ı nakîzeyn lâzım gelir.. Ve hakeza uzunca tarifler edilmiş. –Mütercim–}
denilen kaziyeye benzemektedir. İki zıdd şeyin aynı anda bir arada, bir yerde ictima’larına benziyor?..
Yükleniyor...