hakikatini görmek istiyorsan;

اَُولٰ ِكَ

nin ayinesi içinden bak, ta sana halleri temessül eylesin. Yahutta, o “elif ve lam”, felah bulanların zatlarını temyiz edip ayırmak içindir. Güya ki der: “Senin istediğin o felah ehli kimseleri

اَُولٰ ِكَ

ile tanımak istiyorsan; işte onlar, bunlardır. Ya da: O “lam-ı ta’rif” hükmün zuhûr ve bedahatini ifade etmek içindir, ki mesela: “Onun babası köledir” in naziri ve misali gibi ki, onun babasının abd, köle olduğu zahir ve ma’lumdur.

Amma

الْمُفْلِحُونَ

nin ıtlaklığı, yani mutlak bırakılması ise felah ve kurtuluşu umumîleştirmek içindir. Zira, Kur’anın muhatapları istek ve dilek noktasında muhtelif tabakalardadır. Mesela: bazıları ateşten kurtulmak ister. Bir kısmı da yalnız cennete girmek taleb eder. Bir taifesi de yalnız rızay-ı İlahîyi arar. Bir kısmı da sadece rü’yet-i Cemal-i İlahîyi arzu eder.. ve helümme cerra...

Demek ayet, felahı mutlak bırakmıştır ki; ihsanının sofrası umumîleşsin de, tâ her kes iştiha ve arzusuna uygun olanı koparsın, alsın.

---------------(((---------------

Yükleniyor...