bir nükte de vardır, şöyle ki: Müpteda ve haber arasına girmiş

هُمْ

ara zamirinin şeni ise, bir çok hükümlere mevzu’ teşkil etsin diye, müptedayı haber-i vahide tahvil etmiş olmasıdır ki, mezkûr hükümlerden bazıları hatırlanırken, kalanları da, hayale havale edilsin içindir. Zira

هُمْ

zamiri, hükümlerin mahdud bir kaçından ibaret olmadığı hakkında hayali uyarırken, münasip olan hükümleri de taharrî etmesine teşvik eylemektedir. Mesela nasıl ki sen, “Zeyd”i dinleyicinin gözleri önüne koyarak, ondan hükümleri eğirip çıkarmak üzere: “Zeyd bir alimdir. O ilmiyle âmildir; şudur, budur” dedikten sonra, “işte buna göre kıyas et!” demen gibi..

Aynen bunun gibi; vaktaki ayet

اَُولٰ ِكَ

dedi, hemen arkasında

هُمْ

lafzı da gelince, hayali heyecana getirdi ki

هُمْ

zamiri vasıtasıyla; bu

اَُولٰ ِكَ

ile

هُدًي

nin gösterdikleri zatların sıfatlarına münasip ve uygun ahkamı derleyip toplasın. Mesela:

همْ عَلٰيهديً ، هُمْ مفْلِحُونَ ، همْ فَاءءِزُونَ مِنَالنَّارِ

هُمْ فَاءءِزُونَ بِالْجَنَّةِ ، هُمْ ظَافِرُونَ بِرُءْيَةِ جَمََالِ اللّٰهِ تَعَالٰي

Yani: “Onlar hidayetin tam üzerindedirler.. Onlar kurtuluşa ermişlerdir.. Onlar ateşten necat bulacak ve bulmuşlardır.. Onlar Cenneti kazanacak ve kazanmışlardır.. Onlar rü’yet-i cemalullaha muvaffak olacak ve olmuşlardır... Ve hakeza!..

Amma

الْمُفْلِحُونَ

ye gelince, başındaki “elif ve lam” hakikati tasvir etmek içindir. Yani: bu kelam, sanki diyor: “Felah bulanların hallerinin

Yükleniyor...