göstererek
اَُولٰٓ ِكَ عَلَي هُدًي مِنْ رَبِّهِمْ
kavliyle cevap verdi. (Yani ki onlar Rabblerinden gelen hidayetin hüdası üzerindedir)
�kinci Mukadder Sûal: Ondaki asıl illet ve sebebi sûal etmektir. Gûya ki dinleyici diyor: Şu hidayete istihkak kesbetmiş olanlar ve o hidayetle hususiyet kazananlar, acaba ne yaptılar ki, bu şerefe nail ve mazhar oldular?
Kur’an-ı Hakîm cevaben der ki: Hidayetin şanına layık bir tarzda olan vasıfların kendilerinde cem’ ve mecz olmuş o kimseler, –Bir düşünüp anlasan– hidayetin nuruna layık ve müstehaktırlar.
4- Eğer desen: Bundan evvelki ayette olan izah ve tafsil, illet ve sebep için
اَُولٰٓ ِكَ
deki icmalden daha parlak ve vazıhtır?
evaben sana denilir: Bazen icmal, tafsilden daha vâzıh olabiliyor, bilhassa matlub olan şey ve istenilen maksad, eğer mecmu’dan doğuyorsa... Zira, sâmiin zihni cüz’îliği sebebiyle; ve tafsilin eczalarının teferru’atına zihninin yavaş yavaş girip dağılabilmesi hasebiyle; ve o eczaların aralarına nisyanın da girebilmesiyle; ve bütün o eczaların birbirine meczinden sonra tecellî edebilen illetin vaziyetiyle, bazen olur ki; asıl sebep ve illetin düşünülememesinden dolayı
اَُولٰ ِكَ
deki icmal imtizac ve karmanın vaziyetinden ötürü, illiyetin göz önünde bulundurulması noktasından tafsilden daha çok celî ve açıktır.
�çüncü Mukadder Sûal: Hidayetin netice ve semereleri ve ondaki nimet ve lezzeti sual etmedir. Güya sami’, dinleyici diyor ki; hidayette olan lezzet ve nimet nedir? Hangisidir?
Kur’an cevaben der ki: Hidayette saadet-i dareynin nimet ve lezzeti vardır. Yani: O hidayetin neticesi, saadet-i dareynin kendisidir. Semereleri de yine onun aynısıdır. Zira hidayet, bizatiha âzim nimettir ve vicdanî lezzettir. Belki rûhun da cennetidir. Nasıl ki dalalet, ruhun cehennemi olduğu gibi… Hem sonra, o hidayetin asıl neticesi ise, ahirette felahı, kurtuluşu netice vermesidir.
اَُولٰٓ ِكَ عَلَي هُدًي مِنْ رَبِّهِمْ
kavliyle cevap verdi. (Yani ki onlar Rabblerinden gelen hidayetin hüdası üzerindedir)
�kinci Mukadder Sûal: Ondaki asıl illet ve sebebi sûal etmektir. Gûya ki dinleyici diyor: Şu hidayete istihkak kesbetmiş olanlar ve o hidayetle hususiyet kazananlar, acaba ne yaptılar ki, bu şerefe nail ve mazhar oldular?
Kur’an-ı Hakîm cevaben der ki: Hidayetin şanına layık bir tarzda olan vasıfların kendilerinde cem’ ve mecz olmuş o kimseler, –Bir düşünüp anlasan– hidayetin nuruna layık ve müstehaktırlar.
4- Eğer desen: Bundan evvelki ayette olan izah ve tafsil, illet ve sebep için
اَُولٰٓ ِكَ
deki icmalden daha parlak ve vazıhtır?
evaben sana denilir: Bazen icmal, tafsilden daha vâzıh olabiliyor, bilhassa matlub olan şey ve istenilen maksad, eğer mecmu’dan doğuyorsa... Zira, sâmiin zihni cüz’îliği sebebiyle; ve tafsilin eczalarının teferru’atına zihninin yavaş yavaş girip dağılabilmesi hasebiyle; ve o eczaların aralarına nisyanın da girebilmesiyle; ve bütün o eczaların birbirine meczinden sonra tecellî edebilen illetin vaziyetiyle, bazen olur ki; asıl sebep ve illetin düşünülememesinden dolayı
اَُولٰ ِكَ
deki icmal imtizac ve karmanın vaziyetinden ötürü, illiyetin göz önünde bulundurulması noktasından tafsilden daha çok celî ve açıktır.
�çüncü Mukadder Sûal: Hidayetin netice ve semereleri ve ondaki nimet ve lezzeti sual etmedir. Güya sami’, dinleyici diyor ki; hidayette olan lezzet ve nimet nedir? Hangisidir?
Kur’an cevaben der ki: Hidayette saadet-i dareynin nimet ve lezzeti vardır. Yani: O hidayetin neticesi, saadet-i dareynin kendisidir. Semereleri de yine onun aynısıdır. Zira hidayet, bizatiha âzim nimettir ve vicdanî lezzettir. Belki rûhun da cennetidir. Nasıl ki dalalet, ruhun cehennemi olduğu gibi… Hem sonra, o hidayetin asıl neticesi ise, ahirette felahı, kurtuluşu netice vermesidir.
Yükleniyor...