Amma ayetin başındaki “vav”a gelince; onda ta’mimden sonra bir tahsis vardır. Yani imanın erkanından şu büyük bir rükün olan “Ahiret”e yakinî imana tansis etmek içindir. Zira bu rükün, bütün semavî kitapların üzerinde durup döndüğü imanın “iki kutup” rükünlerinden birisidir. (Allah’a iman, Ahirete iman)

Amma

وَبِاْÀلاخِرَةِ

takdiminde (öne alınmasında) ise, içinde hasrın (münhasırlığın) bulunmasındandır.. (Yani, bu kelime ile anlatılmak istenen mana içerisinde, Ahiretin geleceğine hâs ve münhasır olarak yakin getirmek) Ve bu hasrda ehl-i kitaba bir ta’riz, zımnî bir tenkid vardır ki

وَقَلُوا لَنْ تَمَسَّنَ النَّرُ اËلَّا ٓ اÏيَّمً مَعْدُودَةً

{ Bakara Sûresi, ayet: 80}

(bize ancak sayılı birkaç gün ateş, cehennem temas edebilecek) iddialarına; ve ayrıca bunların Ahiret ve Cennetteki cismanî lezaizi inkâr etmelerine binaen, bu ayet der ki: Onların inandığı ahiret, ismî ve mecazî bir ahirettir, dolayısıyla Ahiretin hakikatına bir iman değildir.

Amma ö

وَ بِاْÀلاخِرَةِ

deki lam-ı tarif denilen “elif ve lam” ise, “ahd” içindir. Yani: Bütün semavî kitapların lisanlarında ahd ve va’dedilmiş olan şeyin, deveran edip dolaştığına işarettir. Aynı zamanda bu ahd’de, ahdedilmiş olan şeyin hak olduğuna lemihli bir işaret te vardır. Hem yine o ahdde, ahd ve vaad edilmiş şeyin –zikri geçmiş fıtrî deliller sebebiyle– aklın kirpikleri arasında hazır ve mevcûd olduğuna bir işarettir. Ve o zaman bu ahdde, ma’hûd’un ayni hakikat olduğuna bir remz vardır.

Amma neş’et’in (ilk neş’etin) vasfını beyan edip ona dikkat çeken

اَ ْلآخِرَةِ

Ünvanıyla yapılan tabirde ise, zihin “Neş’e-i ûla” ya (ilk yaradılış keyfiyetine) tevcih edilsin de, ta “Neş’e-i uhra”nın da imkânına intikal edebilsin.

Amma ö

وَ بِاْÀلاخِرَةِ هُمْ

deki ö

هُمْ

ise, (yani “Onlar” ile gösterilen zamirde) yine bir münhasırlık manası bulunmakta ve o hasırda şöyle bir

Yükleniyor...