{ Abdullah ibnü Selam, (r.a) o günkü Yahudî âlimlerinin ileri gelenlerinden olup; peygamberimiz Medineye gelir gelmez, hiç tereddüt etmeden müslüman olmuş bahtiyar bir zattır. Sahabe-i Kiramın da ileri gelenlerinden olmuştur. Evvelki ismi “Hasin” iken, Peygamberimiz, onu “Abdullah” ile değiştirmiş. MütercimM}
gibi imana gelmiş zatların ellerinden tutup göstererek; iman etmemişlere bir numûne-i imtisal olarak ilan etsin.
Ve keza ayet, iki kısım müttekilere bakıp tansis etmekle, Kur’anın hidayeti bütün ümmetlere kâfi ve vafî olduğunu; ve Hz. Muhammedin (A.S.M.) peygamberliği umum milletlere şâmil olduğunu tasrih etmek içindir.
(İki kısım müttakilerden murad –Allahu a’lem– şudur ki:
الٓمٓ
den sonra gelen birinci ayetteki
لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًي لِلْمُتَّقِينَ
de muttakilerin zatı zikredilmiş, sonra gelen iki ayette ise, müttakilerin ayrı ayrı iki vasıfları ta’rif edilmiş olmasından “iki kısım müttakiler” le tabir ve ifade edilmiştir.)
Ve keza: üstteki (Bu ayetten önceki) ayetin icmalinden sonra, bu ayette tafsil etmesinin hikmeti ise; evvelki ayette
يُوءْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
cümlesinin sandığında icmalen mündemiç bulunan “imanın rükün” lerini şerhetmek içindir. Evet bu ayet, kitaplara ve kıyamete sarahaten; peygamberlere ve melaikelere ise, zımnen delalet etmektedir.
Sonra: Bu ayette, Kur’anın
وَالْمُ ْومِنُونَ بِالْقُرْآنِ
gibi kısa bir cümle ile îcazlı ifade etmemesinin sebebi: şu üstteki manayı latif ve kıymetli taşlar mesabesinde olan işaretlerle bezemek ve zeyillerini de ayrı ayrı şirin nüktelerle tezyin etmek üzere
وَالَّذِينَ يُوءْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ
yi tercih eylemiştir.
Yükleniyor...