Meselâ: Toprak altında bir çekirdek, havada ondan çiçekli bir sünbül var. Âlem-i türabda nazar, çekirdeğe dikkat etse ince esasatı görür. Hava âlemindeki müzehher sünbülü onlara irca' ile izah edemez. Çekirdek içine sıkıştıramaz. İşte zevk burada bakar.. Nazar orada... Rü'yet değişir.

Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.

Demişler:

سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِشِدَّةِ ظُهُورِه۪

Ben de derim:

نَعَمْ وَ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِعَدَمِ ضِدِّه۪

وَلَوْلَا الْجَنَّةُ وَالزَّمْهَر۪يرُ لَمَا عَذَّبَتْ جَهَنَّمُ وَلَا اَحْرَقَتْ

Cennet olmasa, Cehennem tazib etmez. Zemherir olmasa, ihrak etmez.

* * *


NEFİSPERESTLERİN NAZAR-I DİKKATİNE !

Bir lokma kırk paraya,

{(*) Mugaddilikte ikisi bir iken, hevesî san'atlar birinin kıymetine vergiler ilâve ediyor. -Müellif-}

bir lokma on kuruşa; ağıza girmeden, boğazdan geçtikten ... birdirler.

Yalnız birkaç saniye, ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan zaikayı taltif ve memnun etmek için, birden o'na gitmek, israfın en sefihidir.

Eskide ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar var idi. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.

* * *


LEZZETPERESTLERİN NAZAR-I DİKKATİNE!

İnsan eski zamanını düşünse, ya lisanı veya kalbi ya âh âh! veya oh oh! tahattur veya telaffuz edecektir. Âh, müstetir elemin tercümanıdır. Oh, ruhta muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir. Âh'ı dedirten, lezaiz-i mazîyenin tasavvur-u zevalidir. Çünki zeval-i elem lezzet olduğu gibi,

Yükleniyor...