-Gavurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?
-Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desatir-i İslâmiyettir. Öyle ise iki cereyana da lanet!..
Evet, lâkin bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına onun izalesine çalışan necise necis demekle, onu da kendimize sıçratmak maslahat olmasa gerektir.
Meselâ: Bir hınzır seni boğuyor, bir ayı da onu boğuyor. Ayının bağrına dürtmekle kendine musallat etmek, akıldan ziyade cünûndur. Zâten bir cinnet-i müstevliye dünyaya dağılmıştır.
-Küfrün inşikakından ne görüyorsun?
-İttihad-ı İslâm.
-İttihad-ı İslâm nedir?
-İttihad-ı İslâm, şarkdan garba, cenubdan şimale mümted bir meclis-i nûranidir ki, elân üçyüz milyondan fazla efrad bulunur ki; gafletlerinden nâşî gayr-ı meş'ur bir surete girmiş olan bir rabıta-ı metin ile birbiriyle merbutturlar.
Misâk-ı Ezeliye ile peymân ve yeminimiz olan îman ile o cemiyete dahil olmuşuz. Ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz. Şu cemiyetin şubeleri bütün mesacid ve medaris ve tekâya ve zevayadır. Ve şu cemiyetin reisi Resûl-u Ekremdir (A.S.M.). Kanun-u esasîsi Kur'ân-ı azîmüşşandır. Bütün efrad mabeynindeki rabıta-yı nûraniyeyi şuurî bir surette ihtizaza getirmekle, bütün o şubelere ifaza-yı nur etmek zamanı gelmiştir.
İşte kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın hacer-ül esvedi, Kabe-i Mükerreme'dir... Ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahharadır. Mekke-i Mükerremesi, Ceziret-ül Arabdır. Medine-i Medeniyet-i Münevveresi, Devlet-i Osmaniyedir.
Bir zaman İslâmiyetin secaya, revabıt, mehasin-i ahlâkına işareten rumûz tarıkıyla şöyle demiştim:
Eğer şu Kâ'be'nin zinet ve nakşını görmek istersen, işte bak! Haya ve hamiyetten neş'et eden civanmerdane humret; Hürmet ve rahmetten tevellüd eden masûmane tebessüm; Cezalet ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet; Aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neşet eden semavî neş'e;
-Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desatir-i İslâmiyettir. Öyle ise iki cereyana da lanet!..
Evet, lâkin bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına onun izalesine çalışan necise necis demekle, onu da kendimize sıçratmak maslahat olmasa gerektir.
Meselâ: Bir hınzır seni boğuyor, bir ayı da onu boğuyor. Ayının bağrına dürtmekle kendine musallat etmek, akıldan ziyade cünûndur. Zâten bir cinnet-i müstevliye dünyaya dağılmıştır.
-Küfrün inşikakından ne görüyorsun?
-İttihad-ı İslâm.
-İttihad-ı İslâm nedir?
-İttihad-ı İslâm, şarkdan garba, cenubdan şimale mümted bir meclis-i nûranidir ki, elân üçyüz milyondan fazla efrad bulunur ki; gafletlerinden nâşî gayr-ı meş'ur bir surete girmiş olan bir rabıta-ı metin ile birbiriyle merbutturlar.
Misâk-ı Ezeliye ile peymân ve yeminimiz olan îman ile o cemiyete dahil olmuşuz. Ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz. Şu cemiyetin şubeleri bütün mesacid ve medaris ve tekâya ve zevayadır. Ve şu cemiyetin reisi Resûl-u Ekremdir (A.S.M.). Kanun-u esasîsi Kur'ân-ı azîmüşşandır. Bütün efrad mabeynindeki rabıta-yı nûraniyeyi şuurî bir surette ihtizaza getirmekle, bütün o şubelere ifaza-yı nur etmek zamanı gelmiştir.
İşte kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın hacer-ül esvedi, Kabe-i Mükerreme'dir... Ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahharadır. Mekke-i Mükerremesi, Ceziret-ül Arabdır. Medine-i Medeniyet-i Münevveresi, Devlet-i Osmaniyedir.
Bir zaman İslâmiyetin secaya, revabıt, mehasin-i ahlâkına işareten rumûz tarıkıyla şöyle demiştim:
Eğer şu Kâ'be'nin zinet ve nakşını görmek istersen, işte bak! Haya ve hamiyetten neş'et eden civanmerdane humret; Hürmet ve rahmetten tevellüd eden masûmane tebessüm; Cezalet ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet; Aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neşet eden semavî neş'e;
Yükleniyor...