afv, sıhhat-ı fehim, şefkat gibi ne kadar secaya-yı âliye varsa en mükemmel bir fihriste-i nûranisidir.
Bunların içindeki nokta-yı i'câz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübayin değil, fakat derece-i kemâlde birbirine müzahemet eder. Biri galebe çalsa öteki zaifleşir.
Meselâ:
Kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat. Hem kemâl-i tevazu'le ile kemâl-i şehamet. Hem kemâl-i adalet ile kemâl-i merhamet ve mürüvvet. Hem tam iktisat ve i'tidal ile tamam-i kerem ve sehavet. Hem gâyet vakar ile nihayet haya. Hem gâyet şefkat ile nihayet
الْبُغْضُ فِى اللّٰهِ
. Hem gâyet afv ile nihayet izzet-i nefis, Hem gâyet tevekkül ile nihayet ictihad gibi mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime birden derece-i âliyede bir zâtta içtima'ı, müzayakasız inkişafları mu'cizelerin mu'cizesidir.
Nebiyy-i Hâşimînin sima-yı mânevîsinin cemâl ve ulviyetine dair
كمال
(Kemâl) hoş demiştir:
Sen ol Mahbub-u âlemsin / Ki zülf-ü ebrûvanındır,
Nutak-ı ka'be-i ulya / Revak-ı Mescid-ül Aksa.
Sen ol Nur-u Cemâlullahsın / Kim hüsn-ü aşkındır,
Çerağ-ı Leyle-i İsra' / Sirac-ı kurb-u ev edna.
Aceb bir Ka'be-i İsmetsin / Ey ruh-u beheştî kim,
Olur hâk-i harîmin / Secdegâh-i Âdem ü Havva.
Aceb bir Mushaf-ı hikmetsin / Ey feyz-i İlâhî kim,
Eder her nakş-ı hüsnün / Şerh-i râz-ı allemel-esma.
Kitab-ı hüsnün her safhası / Bir sûre-i i'caz,
Hatt-ı ruhsarının her noktası / Bir âyet-i kübra.
* * *
Üçüncüsü:
İnşikak-ı kamerdir ki; Şu mu'cize-i kübra, kamer gibi zulmet-i evhamı dağıtır. Zîrâ hiçbir kuvve-i arziye semavata tesir edemez. Gûya kalb-i sema' olan kamer, mübarek kalbiyle inşikakta bir münasebet peyda etmek için sîne-i sâf ve berrakını, şehâdet parmağının işaretiyle iştiyakan şakk ve çâk etmiştir.
Bunların içindeki nokta-yı i'câz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübayin değil, fakat derece-i kemâlde birbirine müzahemet eder. Biri galebe çalsa öteki zaifleşir.
Meselâ:
Kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat. Hem kemâl-i tevazu'le ile kemâl-i şehamet. Hem kemâl-i adalet ile kemâl-i merhamet ve mürüvvet. Hem tam iktisat ve i'tidal ile tamam-i kerem ve sehavet. Hem gâyet vakar ile nihayet haya. Hem gâyet şefkat ile nihayet
الْبُغْضُ فِى اللّٰهِ
. Hem gâyet afv ile nihayet izzet-i nefis, Hem gâyet tevekkül ile nihayet ictihad gibi mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime birden derece-i âliyede bir zâtta içtima'ı, müzayakasız inkişafları mu'cizelerin mu'cizesidir.
Nebiyy-i Hâşimînin sima-yı mânevîsinin cemâl ve ulviyetine dair
كمال
(Kemâl) hoş demiştir:
Sen ol Mahbub-u âlemsin / Ki zülf-ü ebrûvanındır,
Nutak-ı ka'be-i ulya / Revak-ı Mescid-ül Aksa.
Sen ol Nur-u Cemâlullahsın / Kim hüsn-ü aşkındır,
Çerağ-ı Leyle-i İsra' / Sirac-ı kurb-u ev edna.
Aceb bir Ka'be-i İsmetsin / Ey ruh-u beheştî kim,
Olur hâk-i harîmin / Secdegâh-i Âdem ü Havva.
Aceb bir Mushaf-ı hikmetsin / Ey feyz-i İlâhî kim,
Eder her nakş-ı hüsnün / Şerh-i râz-ı allemel-esma.
Kitab-ı hüsnün her safhası / Bir sûre-i i'caz,
Hatt-ı ruhsarının her noktası / Bir âyet-i kübra.
Üçüncüsü:
İnşikak-ı kamerdir ki; Şu mu'cize-i kübra, kamer gibi zulmet-i evhamı dağıtır. Zîrâ hiçbir kuvve-i arziye semavata tesir edemez. Gûya kalb-i sema' olan kamer, mübarek kalbiyle inşikakta bir münasebet peyda etmek için sîne-i sâf ve berrakını, şehâdet parmağının işaretiyle iştiyakan şakk ve çâk etmiştir.
Yükleniyor...