bostana çıkmak, dâneden sünbüle geçmek ayn-ı lezzettir. Faaliyet istihaleyi tazammun etse, lezzet tezayüd ederek taşar. Vazifedeki külfeti taşıttıran o tattır. Zîşuura nisbeten gayetteki kemâl, ne kadar cazibedarsa, "Lâmüdrike"ye nisbeten nefs-i faaliyet öyle cazibedardır, sa'ye sevkeder. Bu sırdandır ki: Rahat zahmettir, zahmet rahattır.
* * *
ط
- Masum ekall, günahkâr ekserin musibetinden hissedâr olur. Zîrâ teklif nazarî kalsa, ihtiyar kalır; Sırr-ı teklif, hikmet-i ibtilâ tahakkuk eder. Teklifde bedahet ve zâruret olsa, ıztırar olur; Hikmet-i teklif zâyi olur. Günahkârın muhterik hânesinde bir masum, bir dest-i gaybiyle masun kalsaydı, meâdin-i ervahın medar-ı tenmiye ve tezhibi olan imtisal-i evamir ve ictinab-ı nevâhî ile elmaslaşmış "Ebubekir-i Sıddık"ın ruhu; ve aksiyle fahmleşmiş "Ebu Cehil"in ruhundan temeyyüz edemezdi.
* * *
ط
- Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zîrâ müretteb basamaklar gibi fıtrattaki terettübe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden; harîs muvaffak olamaz. Olsa da tertib-i ca'lîsi bir basamak kadar seyr-i fıtrîden kısa olduğundan, yeise düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır.
Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini, sair şeylere müheyya etmiştir.
* * *
ط
- Ye's ve sû-i zandan neş'et eden zaaf-ı kalb, mazlumun -zâlim'in darbelerinden, mütevalî alâmından in'ikas eden- teellümatını kendi vicdanından izâle için; mazlûmun istihkakını arzu edip bahaneler bulur, "müstehaktır" der. Sefil, güneş vermezse; gölge edip manen zülme de yardım etmesin.
Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.
Siyaset efkârını, İslâmiyet akaidinin yerlerine kadar îsal eden herifler şan ü şeref değil, belki şeyn ü şenaata mazhar oldular. Nefsanî aşklardaki
ط
- Masum ekall, günahkâr ekserin musibetinden hissedâr olur. Zîrâ teklif nazarî kalsa, ihtiyar kalır; Sırr-ı teklif, hikmet-i ibtilâ tahakkuk eder. Teklifde bedahet ve zâruret olsa, ıztırar olur; Hikmet-i teklif zâyi olur. Günahkârın muhterik hânesinde bir masum, bir dest-i gaybiyle masun kalsaydı, meâdin-i ervahın medar-ı tenmiye ve tezhibi olan imtisal-i evamir ve ictinab-ı nevâhî ile elmaslaşmış "Ebubekir-i Sıddık"ın ruhu; ve aksiyle fahmleşmiş "Ebu Cehil"in ruhundan temeyyüz edemezdi.
ط
- Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zîrâ müretteb basamaklar gibi fıtrattaki terettübe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden; harîs muvaffak olamaz. Olsa da tertib-i ca'lîsi bir basamak kadar seyr-i fıtrîden kısa olduğundan, yeise düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır.
Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini, sair şeylere müheyya etmiştir.
ط
- Ye's ve sû-i zandan neş'et eden zaaf-ı kalb, mazlumun -zâlim'in darbelerinden, mütevalî alâmından in'ikas eden- teellümatını kendi vicdanından izâle için; mazlûmun istihkakını arzu edip bahaneler bulur, "müstehaktır" der. Sefil, güneş vermezse; gölge edip manen zülme de yardım etmesin.
Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.
Siyaset efkârını, İslâmiyet akaidinin yerlerine kadar îsal eden herifler şan ü şeref değil, belki şeyn ü şenaata mazhar oldular. Nefsanî aşklardaki
Yükleniyor...