Giyeriz de gireriz. İstersen gel de otur, kanadımın üstüne, beraber de uçarız, muhit-i havaînin denizinde yüzeriz. Onun orada var bir balonu.

Bu müthiş bir balondur, binlerle bölmeleri var, mürettep muntazamdır. Biz de girdik içine, ben kondum pencereye, sen istedin altını.

Ey karınca kardeşim! Tahtelbahirde isterdik, suyun yüzünü görmek. Burada istiyoruz, ziya ile yıkanmak, ben bilirim yolunu.

İkisinde ikişer yolumuz var. Bir basar, nazar yolu. Basar surete bakar, bölmelerde dolaşır, dama ulaşır ya ulaşmaz. İşte tarik-i fenni.

İkincisi:

Hidayet, basiret tarikidir. Hidayet hakka bakar, basiret hakikate. Hak ve hakikat öyle, birer keskin âlettir, ki tahtelbahir balonu.

Neresini istersen, onlar ile delersin, mâ ve ziyâ alırsın. Bu pencerede görürüm; zaten pek çoktur pencereler. Sen zulmette oturdun, görmezsin hiçbirini.

Bizim gibi küçücük hayvanlara kâfidir, mesamatta tereşşuh, menâfizde şuâat. Sen sözümü tutmadın, bölmelerde dolaştın, birşey bulmadın, ayaklar ezdi seni.

İşte âlemde olan sebepler, vasıtalar; benzer o bölmelerde mürettep ve muntazam perdelere. Duvarlar, herbirinin altında, hem dahi pek yakını.

Melekûtiyet vechinde, ma-i kudret işliyor, ziya-ı ilim okşuyor. Nesim-i Rahmet yelpezler, yüzünü hem gözünü, cânını cânânını.

* * *


Evliyadan Âşıkîn Ve Ârifîn Beynlerinde Mühim Bir Fark

Eğer hakikî âşık, yolunda fena gitse, ya tâbirde hata etse, ya tavsifte yanılsa, yine maşûka gider. Maşûktur onu çeker, yolunu da şaşırtmaz.

Zira aşk câzibedar bir cemale müncezib, cenânî bir cezbedir. Bazen netice haktır, hem de mütehakkıktır. Lâkin delil batıldır, vesile de hatadır, ona zarar veremez.

Eğer velî-yi ârif, yolunda fena gitse, ya sûret hata görse, ya sözde yanlış etse, matlubuna yetişmez, maksuduna ulaşmaz.

Zira bir yol bozuksa, hiç maksada götürmez. Eğer şartı olmazsa, meşrut hasıl olamaz. O aşıka benzemez, mukayyeddir hür olmaz.

Yükleniyor...