Şöyle ki: Bu inkılab-ı azîm doğurduğu hürriyeti, meşveret-i şer'iyenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihya edecektir. Eğer veba ve ağraz-ı şahsiyeye müsadif olsa; istibdad-ı mutlaka dönecek. Hürriyet tam zamanında doğdu. Ahval ve ilcaât-ı zaman tam terbiyesine hizmet ister. Sun'î ve ihtiyarî değil, tâ ki çok külfete muhtaç olsun. Eski zaman gibi belki bu kadar tazyikatın tesiriyle me'yusiyet ve mahv olmak şanından olmayan hamiyet-i İslâmiye, o kadar galeyana gelmiş ki; güya hürriyet rahm-ı maderde tekemmül yaşına kadar gelmiş. Kadem-nihade-i saha-i vücûd olduğu anda hükümfermalığını ilân ve hiçbir müsademata karşı tezelzüle ve delinmeğe uğramayacak bir sedd-i âhenin gibi veyahut taht-ı Belkıs gibi beş hakâik-i sabite üzerine teessüs edecek!..
Birinci Hakikat:
(Hal-i içtimadır) Mecmu'da bir kuvvet bulunur, hiçbir ferd o kuvvete mâlik olamaz. Bir kalın şerit ile eczasından ince bir telin kuvveti gibi... veyahut efkâr-ı umumiyeyi mutazammın yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetlerimiz gibi...
{(*) Misbah Gazetesinde "yeni hükümetimizle, eski hükümetimiz bu şeritle onun cüzî teline benzer" ifadesiyledir.}
Ey millet! Biz şimdi kalın şeridiz. Her kim muhalefet ve hodserane ile bunu zaîf etse, umumun hakkına affolunamaz bir cinayettir.
İkinci Hakikat:
Zaman-ı salifte, yani galebe-i vahşet vaktinde âlemde hükümferma; vahşetin mahsulü ve tedennî ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Bunlar (yani kuvvet ve cebir) Herhangi devletin deveran-ı demi yerine girmiş ise, o devleti kendi gibi ömr-ü tabiîyle kayd ve ecel-i inkirazın pençesine vermiş. Ve öyle devletlerin sahaif-i tarihiyeleri (satırları) baykuşların âşiyanı gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar.
Ve tasallut-u medeniyetin
{(1) Misbah'da "şimdiki zamanda yani galebe-i medeniyet zamanında" ifadesiyle, }
zamanında âlemin hükümranı, ilim ve mârifettir. Müvellidi medeniyet ve şanı tezeyyüd ve ömrü ebedî olduğundan, herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuş ise, o hükûmeti
{(2) Misbah Gazetesinde "o devleti" ifadesiyledir.}
kendi gibi kayd-ı ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına isti'dad vermiş. Kitab-ı Avrupa sahaifi bunu alenen gösteriyor. Bu hakikata misal isterseniz, eski hükümetimize ve yeni hükümetimize bakınız.
460
Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaîfeyi
{(3) Misbah'da "eski hükümeti" tarzındadır. }
âdi adamlar idare edebilirdi. Amma bu kadar metin ve dehşetli, kaviyyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti (yeni devleti) omuzunda taşıyacak hârika ve dâhî adamlar
{(4) Misbah'da "ve dâhî de" tarzındadır. }
lâzımken, Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi?
Buna cevab: Eğer başka inkılablar başa gelmezse, evet!..
Ve Üçüncü Hakikat'a dikkat et.
Şöyle ki: Bu zaman-ı mazîde insan isti'dad-ı gayr-ı mütenahiye mâlik iken, o kadar dar ve mahdud daire içinde hareket ediyordu ki; güya insan iken hayvan gibi yaşadığından, efkâr ve ahlâkı o daire nisbetinde tedennî etmiş ve mahsur kalmış idi. Şimdi bu şer'î hürriyet-i âdilane yaşasa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini paralamakla ve isti'dad-ı terakkiye karşı sedleri herc ü merc
{(5) Misbah'da "zir ve zeber" tarzındadır.}
ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi' edebilir. Hattâ benim gibi bir köylü âdi adam, süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak. Âmâl ve müyulatın filizlerini orada bağlayacak. Ve herbir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacağından, himmeti Süreyya kadar tealî ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i Osmaniye kadar tevessü' edeceğinden; Eflatunları ve İbn-i Sina'ları ve Bismark'ları ve Dekart'ları ve Taftazanî'leri inşâallah geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumili tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden
{(1) Misbah'da "vereceğine" tarzındadır. }
kaviyyen ümidvarız.
Lâsiyyema şu memalik-i Osmaniye umum enbiyanın mahall-i zuhûru ve düvel-i mütemeddine-i salifenin mehd-i teşekkülü ve şems-i İslâmiyetin maşrık-ı tulû'u olduğundan, insanların fıtratlarında (bu üç şeyi) ektikleri, isti'dadat-ı kemâl bu hürriyetin yağmuru ile neşv ü nema bulsa, herkesin isti'dadı ve fikr-i münevveri Şecere-i Tûbâ gibi dal, budakları her tarafa açacaktır. Ve şarkı garba nisbeti, seheri guruba nisbeti gibi edecektir. Eğer sevs-ı ataletle ve semûm-u ağraz ile kurutulmazsa!.
Dördüncü Hakikat:
Şeriat-ı Garra Kelâm-ı Ezelî'den geldiğinden ebede gidecektir. Zîrâ şecere-i meyl-ül istikmal, âlemin dalı olan insandaki meyl-üt terakkinin muhassal ve semeresi olan isti'dadının telahuk-u
Birinci Hakikat:
(Hal-i içtimadır) Mecmu'da bir kuvvet bulunur, hiçbir ferd o kuvvete mâlik olamaz. Bir kalın şerit ile eczasından ince bir telin kuvveti gibi... veyahut efkâr-ı umumiyeyi mutazammın yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetlerimiz gibi...
{(*) Misbah Gazetesinde "yeni hükümetimizle, eski hükümetimiz bu şeritle onun cüzî teline benzer" ifadesiyledir.}
Ey millet! Biz şimdi kalın şeridiz. Her kim muhalefet ve hodserane ile bunu zaîf etse, umumun hakkına affolunamaz bir cinayettir.
İkinci Hakikat:
Zaman-ı salifte, yani galebe-i vahşet vaktinde âlemde hükümferma; vahşetin mahsulü ve tedennî ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Bunlar (yani kuvvet ve cebir) Herhangi devletin deveran-ı demi yerine girmiş ise, o devleti kendi gibi ömr-ü tabiîyle kayd ve ecel-i inkirazın pençesine vermiş. Ve öyle devletlerin sahaif-i tarihiyeleri (satırları) baykuşların âşiyanı gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar.
Ve tasallut-u medeniyetin
{(1) Misbah'da "şimdiki zamanda yani galebe-i medeniyet zamanında" ifadesiyle, }
zamanında âlemin hükümranı, ilim ve mârifettir. Müvellidi medeniyet ve şanı tezeyyüd ve ömrü ebedî olduğundan, herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuş ise, o hükûmeti
{(2) Misbah Gazetesinde "o devleti" ifadesiyledir.}
kendi gibi kayd-ı ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına isti'dad vermiş. Kitab-ı Avrupa sahaifi bunu alenen gösteriyor. Bu hakikata misal isterseniz, eski hükümetimize ve yeni hükümetimize bakınız.
460
Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaîfeyi
{(3) Misbah'da "eski hükümeti" tarzındadır. }
âdi adamlar idare edebilirdi. Amma bu kadar metin ve dehşetli, kaviyyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti (yeni devleti) omuzunda taşıyacak hârika ve dâhî adamlar
{(4) Misbah'da "ve dâhî de" tarzındadır. }
lâzımken, Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi?
Buna cevab: Eğer başka inkılablar başa gelmezse, evet!..
Ve Üçüncü Hakikat'a dikkat et.
Şöyle ki: Bu zaman-ı mazîde insan isti'dad-ı gayr-ı mütenahiye mâlik iken, o kadar dar ve mahdud daire içinde hareket ediyordu ki; güya insan iken hayvan gibi yaşadığından, efkâr ve ahlâkı o daire nisbetinde tedennî etmiş ve mahsur kalmış idi. Şimdi bu şer'î hürriyet-i âdilane yaşasa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini paralamakla ve isti'dad-ı terakkiye karşı sedleri herc ü merc
{(5) Misbah'da "zir ve zeber" tarzındadır.}
ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi' edebilir. Hattâ benim gibi bir köylü âdi adam, süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak. Âmâl ve müyulatın filizlerini orada bağlayacak. Ve herbir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacağından, himmeti Süreyya kadar tealî ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i Osmaniye kadar tevessü' edeceğinden; Eflatunları ve İbn-i Sina'ları ve Bismark'ları ve Dekart'ları ve Taftazanî'leri inşâallah geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumili tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden
{(1) Misbah'da "vereceğine" tarzındadır. }
kaviyyen ümidvarız.
Lâsiyyema şu memalik-i Osmaniye umum enbiyanın mahall-i zuhûru ve düvel-i mütemeddine-i salifenin mehd-i teşekkülü ve şems-i İslâmiyetin maşrık-ı tulû'u olduğundan, insanların fıtratlarında (bu üç şeyi) ektikleri, isti'dadat-ı kemâl bu hürriyetin yağmuru ile neşv ü nema bulsa, herkesin isti'dadı ve fikr-i münevveri Şecere-i Tûbâ gibi dal, budakları her tarafa açacaktır. Ve şarkı garba nisbeti, seheri guruba nisbeti gibi edecektir. Eğer sevs-ı ataletle ve semûm-u ağraz ile kurutulmazsa!.
Dördüncü Hakikat:
Şeriat-ı Garra Kelâm-ı Ezelî'den geldiğinden ebede gidecektir. Zîrâ şecere-i meyl-ül istikmal, âlemin dalı olan insandaki meyl-üt terakkinin muhassal ve semeresi olan isti'dadının telahuk-u
Yükleniyor...