yerinde ikâme olunmuş. Ve talebelerde adem-i münazara ve sual ve cevap sebebiyle; şevksizlik ve melekesizlik ve atalet gibi bazı hali intac etmiş. Sâir müntic-i taaccüb ve hayret olan ulûm-u ekvân; veya eğlence ile vakit geçirmeyi müntic olan fünûn-u hevesat; ve lezzat-ı hakikiyeyi mutazammın olan ulûm-u maksûd-u bizzat gibi, ulûm- u ilâhiye tahsil olunmaz. Bunun da, ya bir himmet-i âli veya bir tevağğul-u tam veya müsabakayı müntic olan sual ve cevap gibi bir şevk-i kasrî ve haricî lâzımdır. Veyahud taksim-ül a'mal kaidesine tatbîkan herbir talebenin isti'dadına göre bazı fünûn ile tevağğul etmeli. Tâ mütehassıs olsun, sathî olmasın. Zîrâ her ilmin bir suret-i hakîkiyesi var. Meleke olmadığı vakit, bazı tarafı nakıs olan sûretlere benzer.
Bunun da çaresi:
Ona müstaid olan bir fenni esas tutmalı. Ve buna münasib fünûnu; her birinden birer fezleke alınmalı ve o fenn, esasın suret-i hakikîsini mütemmim ittihaz etmelidir.
Zira herbir fezleke, bir sûret-i müstakilleyi teşkil etmiyor. Lâkin bir suret-i esasiyeyi tekmil edebilir.
Ey sözümü işiten talebe-i ulûm! Mektepliler gibi -ki onlar nakıs olan seleflerine hayr-ul halef olmuşlar- çalışalım ki; evc-i kemâle vasıl olan seleflerimize hayr-ul halef olalım!..
Ben münazara ile bilfiil iki noktadan ikâz etmek istiyordum.
Üçüncüsü:
Fuzûlilik olarak iki fikri beyan etmiştim.
Birincisi:
Şu zaman-ı terakkide medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eden İslâmiyet, medeniyet-i hâzıraya nisbetle terakki etmemiş. Bunun da en büyük sebebi; üç büyük şûbelerin ki, "cümlenin maksudu bir, amma rivayet muhtelif," masadıkına muvafık; ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekyenin tebayün-ü efkâr ve tehalûf-ü meşaribidir. Ehl-i medrese ehl-i mektebi bazı gayr-ı murad olan zevahirin te'viliyle za'f-ı akide ile ittiham ediyorlar. Bunlar ise, berikileri fünûn-u cedîdeye adem-i vukufları sebebiyle nâkıs ve gayr-ı mutemed addediyorlar.
Ehl-i medrese ehl-i tekyeyi; ibadet olan zikri, sebeb-i şevk vaz' olunmuş olan bâzı mübah a'mal ve harekât -ki, avam ve câhil hataen ibadet zannederler- halbuki bu zan batıldır. İbadet yalnız zikirdir. Harekât, mübah olmak şartıyla câizdir. Bu zann-ı avama binaen; bunlara ehl-i
Bunun da çaresi:
Ona müstaid olan bir fenni esas tutmalı. Ve buna münasib fünûnu; her birinden birer fezleke alınmalı ve o fenn, esasın suret-i hakikîsini mütemmim ittihaz etmelidir.
Zira herbir fezleke, bir sûret-i müstakilleyi teşkil etmiyor. Lâkin bir suret-i esasiyeyi tekmil edebilir.
Ey sözümü işiten talebe-i ulûm! Mektepliler gibi -ki onlar nakıs olan seleflerine hayr-ul halef olmuşlar- çalışalım ki; evc-i kemâle vasıl olan seleflerimize hayr-ul halef olalım!..
Ben münazara ile bilfiil iki noktadan ikâz etmek istiyordum.
Üçüncüsü:
Fuzûlilik olarak iki fikri beyan etmiştim.
Birincisi:
Şu zaman-ı terakkide medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eden İslâmiyet, medeniyet-i hâzıraya nisbetle terakki etmemiş. Bunun da en büyük sebebi; üç büyük şûbelerin ki, "cümlenin maksudu bir, amma rivayet muhtelif," masadıkına muvafık; ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekyenin tebayün-ü efkâr ve tehalûf-ü meşaribidir. Ehl-i medrese ehl-i mektebi bazı gayr-ı murad olan zevahirin te'viliyle za'f-ı akide ile ittiham ediyorlar. Bunlar ise, berikileri fünûn-u cedîdeye adem-i vukufları sebebiyle nâkıs ve gayr-ı mutemed addediyorlar.
Ehl-i medrese ehl-i tekyeyi; ibadet olan zikri, sebeb-i şevk vaz' olunmuş olan bâzı mübah a'mal ve harekât -ki, avam ve câhil hataen ibadet zannederler- halbuki bu zan batıldır. İbadet yalnız zikirdir. Harekât, mübah olmak şartıyla câizdir. Bu zann-ı avama binaen; bunlara ehl-i
Yükleniyor...