İSTANBUL'DAN VEDANÂME
Ey koca İstanbul!. Müsâvât ve uhuvveti sende devr-i istibdadda, yalnız tımarhanede.. meşrutiyeti, yalnız tevkifhanede gördüm. Elveda ey gelin libası giymiş acûze-i şemtâ!.. Usandım, sen zehirli bala benzersin. Belki medenî libası giymiş vahşi adama benzersin. Sureten ne kadar medenîliğin var; sireten dahi nifak, sefahet, ağraz içinde o kadar, o derece vahşîsin; tam dünyaya benzersin. Dünyaya geldiğime ben de pişman oldum. Riyanın sözünü, seni tasavvur ettikçe tahattur ediyorum.
Eğer medeniyet böyle tecavüzat-ı haysiyetşikenâne; ve iftiraât-ı nifak-cuyane ve fikr-i intikam-ı bî insafane ve muğalatât-ı şeytanetkârane ve diyanette harekat-ı lâübaliyaneye müsaid bir zemin ise; herkes şahid olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan, akreb ve yılanların yuvaları olan böyle mahall-i ağraza; Kürdistanın, hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedevîyet ve vahşet haymelerini tercih ediyorum. Zîrâ burada görmediğim hürriyet-i fikir ve serbestî-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalb, Kürdistanın dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır.
Bildiğime göre, edibler edebli olurlar ve ceridelerde terbiye-i efkâr ederler. Şimdi bazı edibleri edebsiz.. ve bazı cerideleri de naşir-i ağraz görüyorum. Eğer edeb böyle ise ve efkâr-ı umumî böyle müzebzeb olsa; şahid olunuz, ondan vazgeçtim. Bunda da dâhil değilim!.. Ve Kürdistanın yüksek dağlarında, yani "Başit" başında ecsam ve elvah-ı âlemi, ceridelerine bedel mütalaa edeceğim.
Muarradır feyzan-i feyzimiz şeyn-i temennadan
Bize dâd-ı ezeldir, zîrden bâlâdan istiğna
Çekildik neşve-i ümidden, tul-ü emellerden
O mecnunuz ki, ettik vuslat-ı leyladan istiğna...
وَ لَوْلَا تَكَال۪يفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَاد۪يثِ ف۪ى غَدٍ
لَاعْطَيْتُ نَفْس۪ى فِى التَّخَلّ۪ى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَاد۪ى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَد۪ى
وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا
Ey koca İstanbul!. Müsâvât ve uhuvveti sende devr-i istibdadda, yalnız tımarhanede.. meşrutiyeti, yalnız tevkifhanede gördüm. Elveda ey gelin libası giymiş acûze-i şemtâ!.. Usandım, sen zehirli bala benzersin. Belki medenî libası giymiş vahşi adama benzersin. Sureten ne kadar medenîliğin var; sireten dahi nifak, sefahet, ağraz içinde o kadar, o derece vahşîsin; tam dünyaya benzersin. Dünyaya geldiğime ben de pişman oldum. Riyanın sözünü, seni tasavvur ettikçe tahattur ediyorum.
Eğer medeniyet böyle tecavüzat-ı haysiyetşikenâne; ve iftiraât-ı nifak-cuyane ve fikr-i intikam-ı bî insafane ve muğalatât-ı şeytanetkârane ve diyanette harekat-ı lâübaliyaneye müsaid bir zemin ise; herkes şahid olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan, akreb ve yılanların yuvaları olan böyle mahall-i ağraza; Kürdistanın, hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedevîyet ve vahşet haymelerini tercih ediyorum. Zîrâ burada görmediğim hürriyet-i fikir ve serbestî-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalb, Kürdistanın dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır.
Bildiğime göre, edibler edebli olurlar ve ceridelerde terbiye-i efkâr ederler. Şimdi bazı edibleri edebsiz.. ve bazı cerideleri de naşir-i ağraz görüyorum. Eğer edeb böyle ise ve efkâr-ı umumî böyle müzebzeb olsa; şahid olunuz, ondan vazgeçtim. Bunda da dâhil değilim!.. Ve Kürdistanın yüksek dağlarında, yani "Başit" başında ecsam ve elvah-ı âlemi, ceridelerine bedel mütalaa edeceğim.
Muarradır feyzan-i feyzimiz şeyn-i temennadan
Bize dâd-ı ezeldir, zîrden bâlâdan istiğna
Çekildik neşve-i ümidden, tul-ü emellerden
O mecnunuz ki, ettik vuslat-ı leyladan istiğna...
وَ لَوْلَا تَكَال۪يفُ الْعُلٰى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ ٭ وَ اَعْقَابُ الْاَحَاد۪يثِ ف۪ى غَدٍ
لَاعْطَيْتُ نَفْس۪ى فِى التَّخَلّ۪ى مُرَادَهَا ٭ وَ ذَاكَ مُرَاد۪ى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَد۪ى
وَ اَكْتُمُ اَشْيَٓاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا ٭ وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا
Yükleniyor...