İşte o hammalların, Avusturya'ya karşı -benim gibi Avrupa'ya karşı- boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılane hareketleri bu nasihatın tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını ta'dil etmek ve boykotajla Avusturya'ya karşı harb-i iktisadî açmağa sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim ki, bu belaya düştüm...

DÖRDÜNCÜ CİNAYET:

Avrupa, bizdeki cehalet ve taassub müsaadesiyle, şeriatı -hâşâ ve kellâ- müsaid-i istibdad zannettiklerinden, nihayet derecede kalben dağdar idim. Onların zannını tekzib etmek için, meşrutiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım. Lâkin yine korktum ki; başka bir istibdad tekrar o zannı tasdik etsin! ne kadar kuvvetim varsa, Ayasofya Câmiinde meb'usana hitaben feryad ettim ve söyledim ki:

Meşrutiyeti, meşrûiyet ünvanı ile telakki ve telkin ediniz! Tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdad, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedar etmesin. Hürriyeti, âdâb-ı şeriatla takyid ediniz. Zîrâ cahil efrad ve avam; kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaâtsız olur. Adalet namazında kıble mezahib-i erbaa olsun... Tâ ki namaz sahih ola!.. Zîrâ hakâik-i meşrutiyet, sarahaten ve zımnen ve iznen mezahib-i erbaadan istihracı mümkin olduğunu dava ettim.

Ben ki, bir âdi Kürdüm; Ulemaya farz-ı ayn olan bir vazifeyi omuzuma aldım.. Demek cinayet ettim ki, bu tokadı yedim.

BEŞİNCİ CİNAYET:

Gazeteler iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve neşriyat-ı haysiyet-şikenâne ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar. Ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de onları redden ceridelerde makaleler neşrettim. Dedim ki:

Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı. Ve matbuât nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli. Halbuki, siz iki kıyas-ı hâdi' ile, yani taşrayı İstanbul'a ve İstanbul'u Avrupa'ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi bataklığa düşürdünüz. Ve ağraz-ı şahsiye ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Zîrâ elifbâ okumayan çocuğa, felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Ve erkeğe, karı libası yakışmaz. Ve Avrupa'nın hissiyatı, İstanbul'da tatbik olunmaz. İhtilâf-ı milel ve akvam, tehâlüf-ü emkine ve aktar; ihtilaf-ı ezmine ve a'sâr gibidir. Birisinin libası, ötekinin endamına gelemez.

Demek Fransızın İhtilâl-i Kebiri bize tamamen düstur-ul hareket

Yükleniyor...