بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ
MUKADDİME
Vakta ki hürriyet divanelikle yâdolunurdu; zayıf istibdad tımarhaneyi mekteb eyledi. Vakta ki i'tidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu; meşrutiyette şiddetli istibdad, hapishaneyi mekteb yaptı.
Ey şu şehâdetnamemi temaşa eden zevat! Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karışmış asabî bir Kürd talebesinin hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düşmeyesiniz.
31 Mart Hâdisesinde Divan-ı Harb-i Örfî'de dedim ki:
Ben talebeyim, onun için her şeyi mizan-ı Şeriatla müvazene ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum.
Ben hapishane denilen âlem-i berzahın kapısında dururken ve darağacı denilen istasyonda âhirete giden şimendiferi beklerken, cem'iyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek; değil yalnız sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî-beşere irad ettiğim bir nutuktur.
Onun için
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُ
sırrınca kabr-i kalbden hakâik çıplak çıktı. Nâmahrem olan kimseler nazar etmesin. Âhirete kemâl-i iştiyak ile müheyyayım, bu asılanlarla beraber gitmeye hazırım. Nasılki bir bedevî garaibperest, İstanbul'un acaib ve mehasinini işitmiş, fakat görmemiş iken; nasıl kemâl-i hâhişle görmeyi arzu eder! Ben de ma'rez-i acaib ve garaib olan âlem-i âhireti o hâhişle görmek istiyordum. Şimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, ceza değil; sizin elinizden gelirse, beni vicdanen muazzeb ediniz! Ve illâ başka suretle azab, azab değil, benim için bir şandır!
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ
MUKADDİME
Vakta ki hürriyet divanelikle yâdolunurdu; zayıf istibdad tımarhaneyi mekteb eyledi. Vakta ki i'tidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu; meşrutiyette şiddetli istibdad, hapishaneyi mekteb yaptı.
Ey şu şehâdetnamemi temaşa eden zevat! Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karışmış asabî bir Kürd talebesinin hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düşmeyesiniz.
31 Mart Hâdisesinde Divan-ı Harb-i Örfî'de dedim ki:
Ben talebeyim, onun için her şeyi mizan-ı Şeriatla müvazene ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum.
Ben hapishane denilen âlem-i berzahın kapısında dururken ve darağacı denilen istasyonda âhirete giden şimendiferi beklerken, cem'iyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek; değil yalnız sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî-beşere irad ettiğim bir nutuktur.
Onun için
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُ
sırrınca kabr-i kalbden hakâik çıplak çıktı. Nâmahrem olan kimseler nazar etmesin. Âhirete kemâl-i iştiyak ile müheyyayım, bu asılanlarla beraber gitmeye hazırım. Nasılki bir bedevî garaibperest, İstanbul'un acaib ve mehasinini işitmiş, fakat görmemiş iken; nasıl kemâl-i hâhişle görmeyi arzu eder! Ben de ma'rez-i acaib ve garaib olan âlem-i âhireti o hâhişle görmek istiyordum. Şimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, ceza değil; sizin elinizden gelirse, beni vicdanen muazzeb ediniz! Ve illâ başka suretle azab, azab değil, benim için bir şandır!
Yükleniyor...