ve Hristiyan âlimlerine neşriyatıyla bağırarak böyle diyor, eserlerinde şöyle yazmış:
"İslâmiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. Sair dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu yutmak, İslâmiyetin hakkı imiş. Çünki sair dinler -fakat Kur'ân'ın tasdikine mazhar olmayan kısmı- hiç hükmündedir."
Hem Mister Karlayl yine diyor: "En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı, Muhammed'in (A.S.M.) sözüdür. Çünki hakikî söz onun sözleridir." Hem yine diyor ki:
"Eğer hakikat-ı İslâmiyette şübhe etsen; bedihiyât, zaruriyât-ı kat'iyyede iştibah edersin. Çünki en bedihî ve zarurî bir hakikat ise, İslâmiyettir."
İşte bu meşhur feylesofun, İslâmiyet hakkında bu şehâdeti, eserinde müteferrik yerde yazmış.
İkinci Misal:
Avrupa'nın asr-ı âhirde en meşhur bir feylesofu Prens Bismark diyor ki:
"Ben bütün Kütüb-ü Semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif olmalarına binaen, beşerin saadeti için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammedîlerin (Aleyhissalâtü Vesselâm) Kur'ânı umum kütüblerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur.
Böyle bir eser beşerin sözü olamaz. Bunu Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm) sözüdür diyenler, ilmin zaruriyatını inkâr etmek demektir. Yani Kur'ân Allah kelâmı olduğu bedihîdir."
İşte Amerika ve Avrupa zekâ tarlaları böyle dâhî muhakkikleri Mister Karlayl ve Bismark gibi mahsulât vermesine istinaden ben de bütün kanaatimle derim ki:
Avrupa ve Amerika, İslamiyetle hâmiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasılki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu.
Ey Câmi-i Emevî'deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki Âlem-i İslâm Câmiindeki ihvanlarım! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki; istikbalin kıt'alarında hakikî ve
"İslâmiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. Sair dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu yutmak, İslâmiyetin hakkı imiş. Çünki sair dinler -fakat Kur'ân'ın tasdikine mazhar olmayan kısmı- hiç hükmündedir."
Hem Mister Karlayl yine diyor: "En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı, Muhammed'in (A.S.M.) sözüdür. Çünki hakikî söz onun sözleridir." Hem yine diyor ki:
"Eğer hakikat-ı İslâmiyette şübhe etsen; bedihiyât, zaruriyât-ı kat'iyyede iştibah edersin. Çünki en bedihî ve zarurî bir hakikat ise, İslâmiyettir."
İşte bu meşhur feylesofun, İslâmiyet hakkında bu şehâdeti, eserinde müteferrik yerde yazmış.
İkinci Misal:
Avrupa'nın asr-ı âhirde en meşhur bir feylesofu Prens Bismark diyor ki:
"Ben bütün Kütüb-ü Semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif olmalarına binaen, beşerin saadeti için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammedîlerin (Aleyhissalâtü Vesselâm) Kur'ânı umum kütüblerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur.
Böyle bir eser beşerin sözü olamaz. Bunu Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm) sözüdür diyenler, ilmin zaruriyatını inkâr etmek demektir. Yani Kur'ân Allah kelâmı olduğu bedihîdir."
İşte Amerika ve Avrupa zekâ tarlaları böyle dâhî muhakkikleri Mister Karlayl ve Bismark gibi mahsulât vermesine istinaden ben de bütün kanaatimle derim ki:
Avrupa ve Amerika, İslamiyetle hâmiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasılki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu.
Ey Câmi-i Emevî'deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki Âlem-i İslâm Câmiindeki ihvanlarım! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki; istikbalin kıt'alarında hakikî ve
Yükleniyor...