Birincisi:

Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

İkincisi:

Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü:

Adavete muhabbet.

Dördüncüsü:

Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi:

Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.

Altıncısı:

Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.

Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da bir tıp fakültesi hükmünde hayat-ı içtimaiyemizde, eczahane-i Kur'âni-yeden ders aldığım "altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum.

BİRİNCİ KELİME: "El-emel".

Yani rahmet-i İlahiyeye kuvvetli ümid beslemek. Evet ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen: Ey İslâm cemaati! Müjde veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İslâm'ın saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâm'ın terakkisi onların intibahıyla olan Arab'ın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye'sin burnunun rağmına olarak

{(HAŞİYE) Eski Said, hiss-i kabl-el vuku' ile 1371'de -başta Arab Devletleri- Âlem-i İslâm'ın ecnebî esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini kırkbeş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üçyüz yetmiş'te olan vaziyeti, bin üçyüz yirmi yedi'de olacak gibi müjde vermiş, te'hirinin sebebini nazara almamış. -Müellif-}

ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-ı kat'iyyemle derim: İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacak. Ve hâkim, hakâik-i Kur'âniye ve imaniye olacak. Öyle ise şimdiki kader-i İlahî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere müşevveş bir mazî düşmüş. Bu davama çok bürhanlardan ders almışım. Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. O bürhanın mukaddematına başlıyoruz:

İşte İslâmiyetin hakâikı hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir isti'dadı var.

Yükleniyor...