birbiriyle bağlı olursa; birisi kendini çamura atsa, arkadaşlarını ya beraber düşürecek veya tahrik ile taciz edecektir.
Binaenaleyh, şimdi bir günah "bir"likte kalmaz, bine çıkar. Bir hayır,
كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ
hükmüne geçer.
İşte şu nüktedir ki, ya fikren veya ruhen uyanmışlara ağlamağa hahiş vermiştir; bir bahane ile ağlar, tövbekâr olur. Lâkin minare başında olan akıl, kalib-i kalb dibinde bulunan sebebini iyi göremiyor.
Elhasıl:
İslâm uyandı
{(**) Evet kırkbeş sene sonra Pakistan, Arabistan aşairi dahi hâkimiyet ve istiklallerini kazandılar. Eski Said'i bu derste tasdik ediyorlar ve daha edecekler. -Müellif-}
ve uyanıyor. Pisliği pis, iyiliği iyi olarak gördüler. Ha şu dereler aşairini tövbekâr eden şu sırdır. Hem de bütün İslâm yavaş yavaş bu isti'dadı almakta ve kesbetmektedir. Lâkin siz bedevî olduklarınızdan, fıtrat-ı asliyeniz oldukça bozulmamıştır. İslâmiyetin kudsî milliyetine daha yakınsınız.
S-
{(*) Şu birbirinden uzak suallerden senin hayalin atlamakla cimnastiğe alışır. Lâkin dikkat et; bir şey ayağına dolaşıp, düşüttürüp ayağın kırılmasın. (Yani savcılar gibi yanlış mana verme!.) -Müellif-}
Misafirperverlik müstahsen bir âdetimiz olduğunu bilirken, neden kimseye misafir olmuyorsun? Talebelerinizi de ekmeğimizi yemekten, hediyemizi almaktan men' ediyorsun. Halbuki size iyilik etmek borcumuzdur ve hakkınızdır.
İşte şu âdetimiz
قَدْ اَكَلَ الدَّهْرُ عَلَيْهَا وَ شَرِبَ
neden şu âdet-i müstemirreyi tezyif ediyorsun?
C- Evvela: İlim azizdir, zelil etmek istemem. Hem de size göstermek isterim ki: Bir kısım ehl-i ilim vardır ki; dünyaya tenezzül etmez ve san'at-ı ilmi, medar-ı maişet etmez. Talebe ise, cerrar ve seeleden ayrıdır.
Sâniyen:
Vazifelerinde ihmal ile kanaat gösteren ve maaşlarıyla kanaat etmeyen, harcırahları ellerini misafirlikten çektirmemiş olan bazı memurlara fiilen nasihat etmek isterim.
Binaenaleyh, şimdi bir günah "bir"likte kalmaz, bine çıkar. Bir hayır,
كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ
hükmüne geçer.
İşte şu nüktedir ki, ya fikren veya ruhen uyanmışlara ağlamağa hahiş vermiştir; bir bahane ile ağlar, tövbekâr olur. Lâkin minare başında olan akıl, kalib-i kalb dibinde bulunan sebebini iyi göremiyor.
Elhasıl:
İslâm uyandı
{(**) Evet kırkbeş sene sonra Pakistan, Arabistan aşairi dahi hâkimiyet ve istiklallerini kazandılar. Eski Said'i bu derste tasdik ediyorlar ve daha edecekler. -Müellif-}
ve uyanıyor. Pisliği pis, iyiliği iyi olarak gördüler. Ha şu dereler aşairini tövbekâr eden şu sırdır. Hem de bütün İslâm yavaş yavaş bu isti'dadı almakta ve kesbetmektedir. Lâkin siz bedevî olduklarınızdan, fıtrat-ı asliyeniz oldukça bozulmamıştır. İslâmiyetin kudsî milliyetine daha yakınsınız.
S-
{(*) Şu birbirinden uzak suallerden senin hayalin atlamakla cimnastiğe alışır. Lâkin dikkat et; bir şey ayağına dolaşıp, düşüttürüp ayağın kırılmasın. (Yani savcılar gibi yanlış mana verme!.) -Müellif-}
Misafirperverlik müstahsen bir âdetimiz olduğunu bilirken, neden kimseye misafir olmuyorsun? Talebelerinizi de ekmeğimizi yemekten, hediyemizi almaktan men' ediyorsun. Halbuki size iyilik etmek borcumuzdur ve hakkınızdır.
İşte şu âdetimiz
قَدْ اَكَلَ الدَّهْرُ عَلَيْهَا وَ شَرِبَ
neden şu âdet-i müstemirreyi tezyif ediyorsun?
C- Evvela: İlim azizdir, zelil etmek istemem. Hem de size göstermek isterim ki: Bir kısım ehl-i ilim vardır ki; dünyaya tenezzül etmez ve san'at-ı ilmi, medar-ı maişet etmez. Talebe ise, cerrar ve seeleden ayrıdır.
Sâniyen:
Vazifelerinde ihmal ile kanaat gösteren ve maaşlarıyla kanaat etmeyen, harcırahları ellerini misafirlikten çektirmemiş olan bazı memurlara fiilen nasihat etmek isterim.
Yükleniyor...