pergârıyla nakşolunan feleğin kanunu müsaid ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahî razı değillerdir ki; şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet bir şahsın tehevvüsü için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.
S- Çok âlim ve şâirler, zamanlarında büyük hâkimleri ifrat ile sena etmişlerdir. Halbuki o hâkimlerin çoğuna müstebid nazarıyla bakıyorsun? Demek iyi etmemişler?.
C-
وَلَوْلَا خِلَالُ سُنَّةِ الشِّعْرِ مَا دَرٰى ٭ بُنَاةُ الْمَعَال۪ى كَيْفَ تُبْنَى الْمَكَارِمُ
kaidesince, onların niyetleri: Ümerayı seyyiattan latif bir hile ile vazgeçirmek ve onlara hasenat arkasında müsabaka için garib bir bahşiş-i şâiraneyi ortaya koymak... Lâkin o bahşiş koca bir milletin sırtından alındığından istibdadkârane hareket etmişlerdir. Demek eğer çendan niyette iyi etmişler, lâkin amelde yanlış gitmişler.
S- Neden?
C- Zîra kaside ve bazı te'liflerinde büyük bir kavmin mehasinini manen garat edip, bir müstebide verip ve ondan gösterdiğinden, şu noktadan bilmeyerek istibdadı alkışlamışlar.
S- Biz Kürdler, (Biz Türkler ve Kürdler...) bizde kalbimizin dolusu, belki cesedimizi mâlâmâl, belki inbisat edip şu derelerde dağ olarak tahaccür etmiş kal'amız olan bir şecaat vardır. Ve başımızın dolusu zekâvetimiz var. Ve sinemizi mâlâmâl edecek gayret vardır. Ve bedenimizi ve azalarımızı dolduracak itaât vardır. Ve dereleri hayatlandıracak, dağları müzeyyen edecek efradımız var...
{(*) Demek kuvve-i maneviyeleri kırılmamış. -Müellif-}
Neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldık, ki yol üstünde de kaldık. Terakkiye binenler bizi çiğneyip istikbale doğru koşup gidiyorlar.
S- Çok âlim ve şâirler, zamanlarında büyük hâkimleri ifrat ile sena etmişlerdir. Halbuki o hâkimlerin çoğuna müstebid nazarıyla bakıyorsun? Demek iyi etmemişler?.
C-
وَلَوْلَا خِلَالُ سُنَّةِ الشِّعْرِ مَا دَرٰى ٭ بُنَاةُ الْمَعَال۪ى كَيْفَ تُبْنَى الْمَكَارِمُ
kaidesince, onların niyetleri: Ümerayı seyyiattan latif bir hile ile vazgeçirmek ve onlara hasenat arkasında müsabaka için garib bir bahşiş-i şâiraneyi ortaya koymak... Lâkin o bahşiş koca bir milletin sırtından alındığından istibdadkârane hareket etmişlerdir. Demek eğer çendan niyette iyi etmişler, lâkin amelde yanlış gitmişler.
S- Neden?
C- Zîra kaside ve bazı te'liflerinde büyük bir kavmin mehasinini manen garat edip, bir müstebide verip ve ondan gösterdiğinden, şu noktadan bilmeyerek istibdadı alkışlamışlar.
S- Biz Kürdler, (Biz Türkler ve Kürdler...) bizde kalbimizin dolusu, belki cesedimizi mâlâmâl, belki inbisat edip şu derelerde dağ olarak tahaccür etmiş kal'amız olan bir şecaat vardır. Ve başımızın dolusu zekâvetimiz var. Ve sinemizi mâlâmâl edecek gayret vardır. Ve bedenimizi ve azalarımızı dolduracak itaât vardır. Ve dereleri hayatlandıracak, dağları müzeyyen edecek efradımız var...
{(*) Demek kuvve-i maneviyeleri kırılmamış. -Müellif-}
Neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldık, ki yol üstünde de kaldık. Terakkiye binenler bizi çiğneyip istikbale doğru koşup gidiyorlar.
Yükleniyor...