olan Adalet ve Hikmet-i İlâhiyeye, bir mecma'-ı aher iktiza eder ki; birincisi cezasını, ikincisi mükafatını görsün.

Hem şu perişan beşeri, sair ihvanı olan kâinat-ı muntazama gibi tanzim edecek ve istidâdıyla mütenasip tecziye ve mükafat edecek bir mahkeme-i kübra ister. Tâ adâlet-i mahza tecellî etsin. Şu dar dünya beşerin ruhunda mündemiç olan isti'dadat-ı gayr-ı mahdudenin sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir.

İnsanın cevheri büyüktür. Ebede namzettir. Mahiyeti âliyedir. Cinayeti dahi azîmdir. intizamı da mühimdir. Sair kâinata benzemez. İntizamsız olamaz. Mühmel kalamaz. Abes olamaz. Fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz. Adem-i sırfa kaçamaz. Cehennem ağzını, Cennet dahi âğuş-u nazindârânesini açıp bekliyorlar.

Şu ayetler gibi, çok berâhin-i lâtifeyi tazammun eden âyât-ı sâireyi kıyas ile, tetebbu' et! İşte bu menabi-i aşere muktazînin vücûduna kat'iyyen delalet eder.

* * *


İKİNCİ MAKAM

Fâil muktedirdir. Kudrette noksan yoktur. A'zam ve asgar ona nisbeten birdirler. Evet bir Kadîr ki; âlem bütün güneşleri, yıldızları, avâlimi, zerratı, cevahiri, gayr-ı mütenahî lisanlar ile azametine, kudretine şehâdet eder. Hiçbir vehim ve vesvesenin hakkı var mıdır ki, haşr-i cismanîyi O kudretten istib'âd etsin?

Şurada yalnız deriz: En çok ve en büyük şey, en basit ve en küçük şeye nispeten kudrete daha ağır gelemez.

مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

İşte, şu sırrı "Sünûhât"ta yazmıştım. Makamın münasebetiyle naklediyorum:

İşte Kudret zâtiyedir. Acz tahallül edemez. Melekûtiyete taalluk eder. Mevâni' tedâhül edemez. Nisbeti kanunîdir. Cüz' külle müsâvî, cüz'î küllî hükmüne geçer.

Yükleniyor...