Derim ki: Delail-i tevhid, o kadar müştehire ve çoktur ki; bu kitabda zikirden müstağnidirler. İşte
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا
âyetinin sadefinde meknûn olan bürhan-üt temanü', bu minhaca bir menar-ı neyyirdir. Evet istiklal, uluhiyetin hâssa-i zâtiyesidir ve lâzıme-i zaruriyesidir.
Tenvir:
Kâinattaki teşabüh-ü âsâr ve etrafı birbiriyle muanaka ve el ele tutmuş birbirine arz-ı intizam ve birbirinin sualine karşı cevab-ı savab ve birbirinin nida-yı ihtiyacına lebbeyk! cevabını vermek ve bir nokta-i vâhideye temaşa etmek ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran etmek cihetiyle Sâni'in tevhidine telvih, belki Hâkim-i Ezel'in vahdaniyetine tasrih ediyor. Evet, bir makinenin sâni'i ve muhteri'i bir olur.
وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ
Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud
Sutur-u hadisat-ı dehrdir a'sar-ı nâma'dud
Basılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta
Mücessem lafz-ı manidardır âlemde her mevcud.
Hoca Tahsin'in nâma'dud ve nâmahduddan muradı nisbîdir. Hakikî lâ-yetenahîlik değildir.
İşaret:
Sâni'-i Zülcelal ne kadar evsaf-ı kemâliye varsa, onlarla muttasıftır. Zîrâ mukarrerdir ki; masnu'da olan feyz-i kemâl, Sâni'in kemâlinden iktibas edilmiş bir zıll-i zalilidir. Demek kâinatta ne kadar hüsün ve cemal ve kemâl varsa, umumundan lâyuhadd derecede yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemâliye ile Sâni' muttasıftır.
Evet ihsan servetin, îcad vücûdun, îcab vücûbun, tahsin hüsnün fer'idir ve delilidir.
Hem de Sâni'-i Zülcelal, cemî-i nakaisten münezzehtir. Maddiyatın mahiyatının isti'dadsızlığından neş'et eden nakaisten müberradır. Kâinatın mahiyat-ı mümkinesinden neş'et eden evsaf ve levazımatından mukaddestir.
لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ
* * *
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا
âyetinin sadefinde meknûn olan bürhan-üt temanü', bu minhaca bir menar-ı neyyirdir. Evet istiklal, uluhiyetin hâssa-i zâtiyesidir ve lâzıme-i zaruriyesidir.
Tenvir:
Kâinattaki teşabüh-ü âsâr ve etrafı birbiriyle muanaka ve el ele tutmuş birbirine arz-ı intizam ve birbirinin sualine karşı cevab-ı savab ve birbirinin nida-yı ihtiyacına lebbeyk! cevabını vermek ve bir nokta-i vâhideye temaşa etmek ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran etmek cihetiyle Sâni'in tevhidine telvih, belki Hâkim-i Ezel'in vahdaniyetine tasrih ediyor. Evet, bir makinenin sâni'i ve muhteri'i bir olur.
وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ
Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud
Sutur-u hadisat-ı dehrdir a'sar-ı nâma'dud
Basılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta
Mücessem lafz-ı manidardır âlemde her mevcud.
Hoca Tahsin'in nâma'dud ve nâmahduddan muradı nisbîdir. Hakikî lâ-yetenahîlik değildir.
İşaret:
Sâni'-i Zülcelal ne kadar evsaf-ı kemâliye varsa, onlarla muttasıftır. Zîrâ mukarrerdir ki; masnu'da olan feyz-i kemâl, Sâni'in kemâlinden iktibas edilmiş bir zıll-i zalilidir. Demek kâinatta ne kadar hüsün ve cemal ve kemâl varsa, umumundan lâyuhadd derecede yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemâliye ile Sâni' muttasıftır.
Evet ihsan servetin, îcad vücûdun, îcab vücûbun, tahsin hüsnün fer'idir ve delilidir.
Hem de Sâni'-i Zülcelal, cemî-i nakaisten münezzehtir. Maddiyatın mahiyatının isti'dadsızlığından neş'et eden nakaisten müberradır. Kâinatın mahiyat-ı mümkinesinden neş'et eden evsaf ve levazımatından mukaddestir.
لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌ جَلَّ جَلَالُهُ
Yükleniyor...