Eğer istersen ulûm-u âliyenin

آلِيَه

kitablarının dibacelerine bak. Eğer çendan o dibacelerde şu san'at-ı belâgat çok dakik ve latif olmazsa da; fakat ondaki bera'at-ül istihlal, bu hakikata bir beraat-ül istihlaldir. Hem de şu kitabın dibacesinde mu'cizata işaret yolunda Peygamberimizin zâtı, nübüvvetine mu'cize gösterilmiştir. Hem de Üçüncü Makale'nin dibacesinde kelime-i şehâdetin iki cümlesi birbirine şahid gösterilmiştir. Hem de Yedinci Mukaddeme'de, inşikak-ı Kamer'e yere inmeyi ilâve edenlere denilmiş: Mu'cizenin kamerini münhasif ve Şems gibi bürhan-ı nübüvveti Süha gibi mahfî olmasına sebeb oldunuz. Buna kıyasen şu hakikate, şu kitabda birçok nümune bulabilirsin. Zîrâ bu kitabın mesleği, benim gibi harice boykotajdır. Hattâ zarûret olmazsa, efkâr ve mesailde ve misallerde ve esalîbde harice boykot etmektir. Fakat tevafuk-u hâtır olabilir. Zîrâ hakikat birdir. Hangi kapıyla girsen, aynını göreceksin.

HÂTİME

Söylenene bak, söyleyene bakma; söylenilmiştir... Fakat ben derim: Kim söylemiş ise; Kime söylemiş? Ne içinde söylemiş? Ne için söylemiş? Söylediği sözü gibi dikkat etmek, belâgat nokta-i nazarından lâzımdır, belki elzemdir.

İşaret:

Malûm olsun ki; fenn-i Maânî ve Beyanın mezayasının belâgatça mühim bir şartı, kasden ve amden garazın cihetine emarât ile işaret ve alâmatın nasbıyla kasd ve amdini göstermektir. Zîrâ onda tesadüf bir para etmez.

Fenn-i Bedi'in ve tezyinat-ı lafzıyenin şartı ise, tesadüf ve adem-i kasddır. Veyahut tesadüfî gibi tabiat-ı mânâya yakın olmaktır.

Telvih:

Pûşide olmasın ki; tabiata ve hakikat-ı hariciyeye delalet eden ve hükm-ü zihnîyi kanun-u haricî ile rabteden; tabir caiz ise, perdeyi delerek altındaki hakkı gösteren âletlerin en sekkabı

اِنَّ

- i tahkikiyedir. Evet şu

اِنَّ

nin şu hâsiyetine binaendir ki, Kur'ânda kesretle istimal olunmuştur.

Tenbih:

Ey birader! Bu makaledeki kavânin-i latife şu perişan esalîbden teberrî ve nefret etmesi seni tağlit etmesin. Meselâ: "Eğer bu kanunlar

Yükleniyor...