münazarâtın neticesi ve pekçok muhakemâtın zübdesi olduğundan, gayet ulvî olarak evhamın şeyatîni, istirak-ı sem' edemezler; eğri nazar ile bakamazlar.
Güya mütekellim altı cihetini nazara alıp, etrafına bir sur çekmiştir. Yani mevzu' veyahut mahmûlü takyid ile.. veyahut tavsif ile.. veyahut başka cihetle vehmin hücumuna müsaid noktalarda birer müdafi' müheyya ederek, baştan aşağıya kadar mukadder suallere cevab hükmünde olan kuyudatıyla mücehhez etmiştir. Eğer buna misal istersen, şu kitab bitamamihi buna uzunca bir misaldir. Lâsiyyema Makale-i Sâlise en parlak bir misaldir.
* * *
ONİKİNCİ MES'ELE
Kelâmın selâmet ve rendeşlenmesi ve i'tidal-i mizacı ise, her kaydın istihkak ve isti'dadına göre inâyeti taksim ve hil'at-ı üslûbu tevzi' ve giydirmektir. Hem de hikâyette olursa, mütekellim kendini mahkiyyün-anh yerinde farz etmek gerektir.
Şöyle: Eğer başkasının hissiyat ve efkârının tasvirinde ise, mahkiyyün anhüde hulûl etmek ve onun kalbinde misafir olmak ve lisanıyla tekellüm etmek gerektir. Eğer kendi malında tasarruf etse, alâmet-i kıymet olan itibar ve ihtimamın taksiminde her kaydın istihkak ve isti'dad ve rütbesini nazara almak ile taksiminde adalet ve üslûblarda isti'dadın kametine göre kesmektir. Tâ herbir maksad onun münasibinde olan üslûbdan cilveger olabilsin. Zîrâ üslûbun esasları üçtür:
Birincisi:
Üslûb-u mücerreddir. Seyyid Şerif'in ve Nasiruddin-i Tûsî'nin sade olan ma'rez-i kelâmları gibi...
İkincisi:
Üslûb-u müzeyyendir. Abdülkahir'in "Delail-ül İ'caz" ve "Esrar-ül Belâgat"daki müşa'şa' ve parlak kelâmı gibi...
Üçüncüsü:
Üslûb-u âlîdir. Sekkakî ve Zemahşerî ve İbn-i Sina'nın bazı muhteşem kelâmları gibi... Veyahut şu kitabın mealindeki Arabiyy-ül ibare, lasiyyema Makale-i Sâlise'deki müşevveş fakat muhkem parçaları gibi... Zîrâ mevzu'un ulviyeti şu kitabı üslûb-u âlîde ifrağ etmiştir. Yoksa benim san'atımın tesiri cüz'îdir.
Güya mütekellim altı cihetini nazara alıp, etrafına bir sur çekmiştir. Yani mevzu' veyahut mahmûlü takyid ile.. veyahut tavsif ile.. veyahut başka cihetle vehmin hücumuna müsaid noktalarda birer müdafi' müheyya ederek, baştan aşağıya kadar mukadder suallere cevab hükmünde olan kuyudatıyla mücehhez etmiştir. Eğer buna misal istersen, şu kitab bitamamihi buna uzunca bir misaldir. Lâsiyyema Makale-i Sâlise en parlak bir misaldir.
ONİKİNCİ MES'ELE
Kelâmın selâmet ve rendeşlenmesi ve i'tidal-i mizacı ise, her kaydın istihkak ve isti'dadına göre inâyeti taksim ve hil'at-ı üslûbu tevzi' ve giydirmektir. Hem de hikâyette olursa, mütekellim kendini mahkiyyün-anh yerinde farz etmek gerektir.
Şöyle: Eğer başkasının hissiyat ve efkârının tasvirinde ise, mahkiyyün anhüde hulûl etmek ve onun kalbinde misafir olmak ve lisanıyla tekellüm etmek gerektir. Eğer kendi malında tasarruf etse, alâmet-i kıymet olan itibar ve ihtimamın taksiminde her kaydın istihkak ve isti'dad ve rütbesini nazara almak ile taksiminde adalet ve üslûblarda isti'dadın kametine göre kesmektir. Tâ herbir maksad onun münasibinde olan üslûbdan cilveger olabilsin. Zîrâ üslûbun esasları üçtür:
Birincisi:
Üslûb-u mücerreddir. Seyyid Şerif'in ve Nasiruddin-i Tûsî'nin sade olan ma'rez-i kelâmları gibi...
İkincisi:
Üslûb-u müzeyyendir. Abdülkahir'in "Delail-ül İ'caz" ve "Esrar-ül Belâgat"daki müşa'şa' ve parlak kelâmı gibi...
Üçüncüsü:
Üslûb-u âlîdir. Sekkakî ve Zemahşerî ve İbn-i Sina'nın bazı muhteşem kelâmları gibi... Veyahut şu kitabın mealindeki Arabiyy-ül ibare, lasiyyema Makale-i Sâlise'deki müşevveş fakat muhkem parçaları gibi... Zîrâ mevzu'un ulviyeti şu kitabı üslûb-u âlîde ifrağ etmiştir. Yoksa benim san'atımın tesiri cüz'îdir.
Yükleniyor...