Bir şahıs bir şahsa tamamen benzememediği gibi, fehim dahi fehme benzemez. Delil bir olsa da, tarz-ı telâkkî ve tarik-i tefehhüm ayrı ayrıdır.

İşte şu risâlede kelime-i şehâdetin iki kelâmındaki tevhid ve nübüvvete dair tarz-ı tefehhüm ve tarik-i telâkkimi Japonun eski bir suali münâsebetiyle yalnız meslek-i nazar noktasında mûcez bir icmal ile yazdım. O maksad-ı âliyeye uzanan mi'râc-ı zevkî-i işrâkî ve minhâc-ı hadsî-i ilhamî ise tabire sığışmaz. İşârât-ül İ'caz'da

يَٓااَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا

ilâahir...

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا

ilâahir...

وَبِاْلاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

ilââhir âyetleri beyanında yine Kur'an'dan istifaza ettiğim ayn-ı fehmimi Arabî olarak yazmıştım.

Şu kelime-i şehâdetteki cevher-i iman bir nurdur. Allah (C.C.) istediğinin kalbine atar. Kayyumu hidayet-i İlâhiyedir. Bürhan ise bir mücahiddir, düşmanını tard eder. Süpürgecidir evhamdan tehzib eder.

Peşinen derim; Türkçe güzel ifade edemiyorum. Mânâyı düşündükçe lafzı düşünemiyorum. Kari'den ricam odur ki, lafzın perişaniyetini görüp mânâya karşı ihtiramsızlık, lâkaydlık göstermesin.

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ

* * *


Yükleniyor...