lisanlarına girdiğinden, bir mahmil-i sahih bulmuştur. Zîrâ selef, "dörttür" dediklerinden murad, zahiren dörttür. Veyahut hakikaten ecsâm-ı uzviyeyi teşkil eden "müvellidülma ve müvellidülhumuza ve azot ve karbon" yine dörttür. Eğer hür-fikirsen, bu felsefenin şerrine bak; nasıl ezhanı esaretle sefalete atmıştır. Âferin, hürriyetperver olan hikmet-i cedidenin himmetine ki, o müstebid hikmet-i Yunaniyeyi dört duvarıyla zîr ü zeber etmiştir.
Demek muhakkak oldu ki: Âyâtın delail-i i'cazının miftahı ve esrar-ı belâgatın keşşâfı, yalnız belâgat-ı Arabiyenin madenindendir. Yoksa felsefe-i Yunaniyenin destgâhından değildir.
Ey Birader!
Vakta ki keşf-i esrar merakı bizi şu makama kadar getirdi. Biz de seni beraber çektik. Seni taciz ettik. Hem senin çok yorgunluğunu dahi biliriz. Şimdi Unsur-ul Belâgat ve i'cazın miftahı olan İkinci Makale'nin içerisine seni gezdirmek istiyorum. Sakın o makalenin iğlak-ı üslûbu ve içinde cilveger olan mesailin elbiselerinin perişaniyeti, seni temaşasından müteneffir etmesin. Zîrâ iğlak eden, mânâsındaki dikkat ve kıymettir. Ve perişan eden ve zînet-i zahiriyeden müstağnî eden, mânâsındaki cemal-i zâtiyesidir.
Evet, nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır. Bunlara giydirdiğim elbise, zamanın modasına muhaliftir. Zîrâ "Kürd mektebi" denilen yüksek dağlarda büyümüş olduğumdan, alaturka terziliğe alışamadım. Hem de şahsın üslûb-u beyanı, şahsın timsal-i şahsiyetidir. Ben ise gördüğünüz veya işittiğiniz gibi, halli müşkil bir muammayım..
* * *
Demek muhakkak oldu ki: Âyâtın delail-i i'cazının miftahı ve esrar-ı belâgatın keşşâfı, yalnız belâgat-ı Arabiyenin madenindendir. Yoksa felsefe-i Yunaniyenin destgâhından değildir.
Ey Birader!
Vakta ki keşf-i esrar merakı bizi şu makama kadar getirdi. Biz de seni beraber çektik. Seni taciz ettik. Hem senin çok yorgunluğunu dahi biliriz. Şimdi Unsur-ul Belâgat ve i'cazın miftahı olan İkinci Makale'nin içerisine seni gezdirmek istiyorum. Sakın o makalenin iğlak-ı üslûbu ve içinde cilveger olan mesailin elbiselerinin perişaniyeti, seni temaşasından müteneffir etmesin. Zîrâ iğlak eden, mânâsındaki dikkat ve kıymettir. Ve perişan eden ve zînet-i zahiriyeden müstağnî eden, mânâsındaki cemal-i zâtiyesidir.
Evet, nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır. Bunlara giydirdiğim elbise, zamanın modasına muhaliftir. Zîrâ "Kürd mektebi" denilen yüksek dağlarda büyümüş olduğumdan, alaturka terziliğe alışamadım. Hem de şahsın üslûb-u beyanı, şahsın timsal-i şahsiyetidir. Ben ise gördüğünüz veya işittiğiniz gibi, halli müşkil bir muammayım..
Yükleniyor...