kalbe girebilsin. Sen de inanmıyorsun, nefsini kandıramıyorsun; fakat sapmışsın. Eğer o hayalâta açık ve hakikata kapalı olan kalbinizde pek çok defa mütehayyilenizden daha küçük olan küre-i arz yerleşmez ise tevsi-i zihin için nazarın ufkunu genişlettir. Bir meclis hükmüne geçen arzın sâkinlerini gör, sual et. Zîrâ ev sahibi evini bilir. Onlar umumen müşahede ve tevatür ile bir lisanla sana söyleyecekler: "Yahu! Bizim beşiğimiz ve feza-yı âlemde şimendiferimiz olan küremiz o kadar divane değildir; ecram-ı ulviyede cârî olan kaide ve kanun-u İlahîden şüzûz ve serkeşlik etsin." Hem de delail-i mücesseme-i musattaha olarak haritaları ibraz edecektir.

İşaret:

Nizam-ı hilkat-ı âlem denilen şeriat-ı fıtriye-i İlahiye; mevlevî gibi cezbe tutan meczub ve misafir olan küre-i arza; güneşe iktida eden safbeste yıldızların safında durup itaât etmesini farz ve vâcib kılmıştır. Zîrâ zemin, zevci sema ile beraber

اَتَيْنَا طَائِع۪ينَ

demişlerdir. Taat ise, cemaat ile daha efdal ve daha ahsendir.

Elhasıl:

Sâni'-i Âlem, arzı istediği gibi ve hikmeti iktiza ettiği gibi yaratmıştır. Sizin -ey ehl-i hayal!..- teşehhî ile istediğiniz gibi yaratmamıştır; akıllarınızı kâinata mühendis etmemiştir.

Tenbih:

Za'f-ı akideye veyahut sofestaî mezhebine olan meyle; veyahut daha almamış, yeni müşteri olmasına işaret eden umûrun biri de; "Bu hakikat, dine münafîdir" olan kelime-i hamkadır. Zîrâ bürhan-ı kat'î ile sabit olan bir şeyi hak ve hakikat olan dine muhalif olduğuna ihtimal veren ve münafatından havfeden adam, hâlî değil; ya dimağında bir sofestaî gizlenmiş karıştırıyor.. veyahut kalbini delerek bir müvesvis saklanmış, ihtilâl ediyor.. veyahut yeniden dine müşteri olmuş, tenkid ile almak istiyor...

* * *


İKİNCİ MES'ELE

(Sevr ve Hut'un kıssa-i meşhuresi)

Pûşide olmasın, Sevr ve Hut'un kıssa-i meşhuresi İslâmiyetin dahîl ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Sâliseye git, göreceksin; hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dâhil

Yükleniyor...