muhaliftir. Halbuki Peygamberler herkesten ziyade ubudiyet ve teslime mükelleftirler.
Ey şu perişan sözlerime nazar eden tâlib-i hak!.. Senin mahiyetinde ekilmiş olan müyulât, şu Oniki Mukaddeme'de -sükûnuyla beraber- cereyan eden şems-i hakikatın ziyasıyla neşv ü nema bulup, çiçekler açacaktır...
HÂTİME
"Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim" diyenler, ikisi de günahkâr ve duhûl ile huruc haram oldukları gibi; hadîs ve Kur'ân'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur. Fakat ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için daha zararlıdır. Noksana, cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek, ilim ile olur. Âlim olan mazur değildir. Kezalik dinden bir şeyi fasl veya olmayanı vasletmek, ikisi de caiz değildir.
Belki hikâyatın bakırları ve İsrailiyatın müzahrefatı ve teşbihatın mümevvehatı elmas-ı akidede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek; kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharri-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.
HÂTİMENİN HÂTİMESİ
Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate büyük bir itaâtsizliktir. Zîrâ şanı odur ki; isti'dadı san'atta intişar ve tedahül ve san'atın mekayisine ihtiram ve muhabbet ve nevâmisine temessül ve imtisal...
Elhasıl:
Fena fi-s san'at olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla san'atın suret-i lâyıkasını tağyir eder ve nevâmisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu san'ata olan meyliyle; teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san'atın suretini çirkin eder. Zîrâ bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san'atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur.
Bu sırra binaen, pek çok adam meyl-ül ağalık ve meyl-ül âmiriyet ve meyl-üt tefevvuk ile mütehakkim geçinmek istediğinden; ilmin şanından olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terkedip, kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebr ve ta'nif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder.
Ey şu perişan sözlerime nazar eden tâlib-i hak!.. Senin mahiyetinde ekilmiş olan müyulât, şu Oniki Mukaddeme'de -sükûnuyla beraber- cereyan eden şems-i hakikatın ziyasıyla neşv ü nema bulup, çiçekler açacaktır...
HÂTİME
"Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim" diyenler, ikisi de günahkâr ve duhûl ile huruc haram oldukları gibi; hadîs ve Kur'ân'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur. Fakat ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için daha zararlıdır. Noksana, cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek, ilim ile olur. Âlim olan mazur değildir. Kezalik dinden bir şeyi fasl veya olmayanı vasletmek, ikisi de caiz değildir.
Belki hikâyatın bakırları ve İsrailiyatın müzahrefatı ve teşbihatın mümevvehatı elmas-ı akidede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek; kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharri-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.
HÂTİMENİN HÂTİMESİ
Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate büyük bir itaâtsizliktir. Zîrâ şanı odur ki; isti'dadı san'atta intişar ve tedahül ve san'atın mekayisine ihtiram ve muhabbet ve nevâmisine temessül ve imtisal...
Elhasıl:
Fena fi-s san'at olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla san'atın suret-i lâyıkasını tağyir eder ve nevâmisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu san'ata olan meyliyle; teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san'atın suretini çirkin eder. Zîrâ bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san'atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur.
Bu sırra binaen, pek çok adam meyl-ül ağalık ve meyl-ül âmiriyet ve meyl-üt tefevvuk ile mütehakkim geçinmek istediğinden; ilmin şanından olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terkedip, kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebr ve ta'nif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder.
Yükleniyor...