Cehlin zulmünü ve nazar-ı sathînin zulümatını def' ettikleri gibi; âyât-ı beyyinat, yed-i beyza ile, ülfet ve sathiyetin hicablarını ve zahirperestliğin perdesini parça parça ederek, ukûlü âfâk ve enfüsün hakâikine tevcih edip irşad etmişlerdir.

Hem de meyl-ül mübalağatı tevlid eden, beşerin kendi meylini kuvveden fiile çıkarmasına meyelan-ı fıtriyesidir. Zîrâ meyillerinden birisi; hayret verecek acib şeyleri görmeye ve göstermeye ve teceddüde ve îcada olan meylidir.

Buna binaen: Vakta beşer, nazar-ı sathî ile kâinat kaplarında ülfet kapağı altında olan gıda-yı ruhanîsini zevkedemediğinden, kabı ve kapağı yalamakla usanmak ve kanaatsızlık ve hârikulâdeye meyil ve hayalâta iştihadan başka netice vermediğinden; meyl-i hârikulâde ile ya teceddüd veya tervic için meyl-ül mübalağa tevellüd eder.

O mübalağa ise, dağ tepesinden bir kartopu gibi yuvarlamakla tâ hayalin yüksek zirvesinden lisana kadar tekerlense, sonra lisandan lisana yuvarlanıp giderken, kendi hakikatının çok parçalarını dağıtmakla beraber, her lisandan meyl-ül mübalağa ile çok hayalâtı kendine toplar, şape

{(*) "Şape" Kürdçedir. Büyük kar topu, çığ gibi.. -Naşir-}

gibi büyür. Hattâ kalbe değil, belki sımahta, belki hayalde bile yerleşemiyor. Sonra bir nazar-ı hak gelir, onu tecrid etmekle çıplak ederek tevabiini dağıtıp aslına irca' eder. "Hak gelir, bâtıl ölür" sırrı da zahir olur.

Ezcümle:

Bugünlerde bir hikâye buna misal olabilir: Fahr olmasın, zaman-ı sabavetimden beri üssülesas-i mesleğim; ifrat ve tefrit ile hakâik-i İslâmiyete sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlarına saykal vurmak idi. Bu mesleğime tarih-i hayatım, pek çok vukuâtıyla şehâdet eder.

Bununla beraber, bugünlerde küreviyet-i Arz gibi bedihî bir mes'eleyi zikrettim. O mes'eleye temas eden mesail-i diniyeyi tatbik ve tevfik ederek düşmanların itirazatı ve muhibb-i dinin vesveselerini def' eyledim. Nasılki mesailde mufassalan gelecektir.

Sonra Gûlyabanî gibi, hayalâta alışan zahirperestlerin dimağları kabul etmeyecek gibi göründüler. Fakat asıl sebeb başka garaz olmak gerektir.

Yükleniyor...