Zira mukarrerdir: Asıl mânâ odur ki; Elfaz onu sımahta boşalttığı gibi zihne nüfuz ederek vicdan dahi teşerrüb etmekle, ezahir-i efkârı feyizyab eden şeydir. Yoksa başka şeyin kesret-i tevaggulünden senin hayaline tedahül eden bazı ihtimalât.. veyahut hikmetin ebatîlinden ve hikâyatın esatîrinden sirkat edip cepte doldurarak, sonra âyât ve ehadîsin telâfifinde gizletmek, çıkartmak, elde tutmak, çağırmak ki: "Budur mânâ, geliniz, alınız" dediğin vakit, alacağın cevab şudur: "Yahu!. İşte senin mânân siliktir. Sikkesi takliddir, nekkad-ı hakikat reddeder. Sultan-ı i'caz dahi onu darb edeni tardeder. Sen âyet ve hadîsin nizamlarına taarruz ettiğinden, âyet şikayet edip hâkim-i belâgat senin hülyanı, senin hayalinde hapsedecektir. Ve müşteri-i hakikat dahi senin bu meta'ını almayacaktır. Zîrâ diyecek: Âyetin mânâsı dürrdür. Bu ise mederdir. Hadîsin mefhumu mühec, bu hemecdir.
Tenvir için bir darb-ı mesel:
Kürdlerin emsal-i edebiyesindendir: Bir adamın ismi Alo imiş. Bal hırsızlıyordu. Ona denildi; hırsızlığın tebeyyün edecektir. O da aldatmak için bir boş petekte yabancı arıları doldurup balı başka yerden hırsızlar, küvvarda saklıyor idi. Biri sual etse idi, derdi: "Bu, bal mühendisi olan arılarımın san'atıdır." Sonra da arıları ile konuştuğu vakit, müşterek bir lisan ile
فِظْ فِظْ ژِوَه هِنْگِف۪ينْ ژِمِنْ
derdi. Yani: "Tanin sizden, bal benden..."
Ey teşehhî ve heves ile tevil edici efendi! Bu teşbih ile teselli etme. Zîrâ bu teşbih temsildir. Senin mânân bal değil, zehirdir. O elfaz arılar değil, belki kalb ve vicdana ervah-ı hakâiki vahyeden o kitab-ı kâmilin kelimatı melâike gibidirler. Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattır.
Yükleniyor...