hikâyât gibi rivayet olunur iken, ehemmiyetsizliği için tenkidsiz dinlenirler idi. Fakat hayfâ! Sonra hak olarak kabul edildiler, çok şübeh ve şükûkata sebebiyet verdiler.

Hem de vaktaki şu İsrailiyat, Kitab ve Sünnet'in bazı îmaatlarına merci ve bazı mefahimlerine bir münasebetle me'haz olabilirler idi. Fakat âyât ve hadîsin mânâları değil. Belki faraza doğru olsalar idi, mâsadak ve efradından olmaları mümkin olduğundan; sû-i ihtiyarlarıyla başka bir me'hazı bulmayan veya atf-ı nazar etmeyen zahirperestler, bazı âyât ve ehadîsi o hikâyat-ı İsrailiyeye tatbik ederek tefsir eylediler. Halbuki Kur'ânı tefsir edecek, yine Kur'ân ve hadîs-i sahihtir. Yoksa ahkâmı mensuh olduğu gibi, kasası dahi muharrefe olan İncil ve Tevrat değildir. Evet mâsadak ile mânâ ayrıdırlar. Halbuki mâsadak olmaya mümkin olan şey, mânâ yerine ikame olundu. Çok da imkânat vukuâta karıştırıldı.

Hem de vakta hikmet-i Yunaniyeyi müslüman etmek için, Me'mun'un asrında tercüme olundu. Fakat pekçok esatîr ve hurafatın menba'ından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan; safiye olan efkâr-ı Arabın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi tahkikten taklide bir yol açtı.

Hem de âb-ı hayat olan İslâmiyetten kariha-i fıtriyeleriyle istinbat etmeye kabil iken, o hikmetin telemmüzüne tenezzül ettiler. Evet nasılki ihtilat-ı a'cam ile kelâm-ı Mudarî'nin melekesi fesada yüz tutmakla, muhakkikîn-i ülema o melekeyi muhafaza etmek için, ulûm-u Arabiyenin kavaidini tedvin ettiler. Öyle de: şu hikmet ve İsrailiyat dahi daire-i İslâmiyete duhulleriyle beraber, bazı nekkad-ı muhakkikîn-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs ettiler. Fakat hayfa!. tamamıyla muvaffak olamadılar. İş bu kadar da kalmadı. Çünki tefsir-i Kur'ân'a sarf-ı himmet edildiği vakit, bazı ehl-i zahir Kur'ânın nakliyatını bazı İsrailiyata tatbik ve bir kısım akliyatını dahi hikmet-i mezbureye tevfik ettiler. Çünki gördüler ki, Kur'ân ma'kul ve menkule müştemildir. Hadîs de öyle... Sonra kitab ve sünnetin bazı nakliyat-ı sadıkalarıyla ve bazı muharref İsrailiyatın ortasında bir mutabakat ve münasebet istinbat ettiler.

Hem de hakikî olan akliyatlarıyla, mevhum ve mümevveh olan şu hikmet arasında bir müşabehet ve muvafakat tevehhüm eylediklerinden, şu mutabakat ve müşabeheti kitab ve sünnetin mânâlarına tefsir ve maksadlarına beyan zannedip hükmeylediler.

Yükleniyor...