Meselâ: Hakikî bir mizanın iki gözünde iki şems, iki yıldız, iki dağ, iki yumurta, iki cevher-i ferd hangisi bulunsa bulunsun, sarfolunacak aynı kuvvetle, hassas terazinin bir kefesi Süreyya'ya, bir kefesi seraya inebilir. İşte "müvazene sırrı"!..
Meselâ: En azîm bir gemiyi, bir çocuk dahi oyuncağını çevirdiği gibi çevirir. İşte "intizamın sırrı"!..
Meselâ: Bir mahiyet-i mücerrede, bütün cüz'iyatına en asgarına, en ekberine yorulmadan, tenakus etmeden, tecezzîsiz bir bakar. Mülk cihetindeki teşahhusat, hususiyat müdahale edip tağyir edemez. İşte "tecerrüdün sırrı!..
Meselâ: Bir kumandan "Arş!" emri ile bir neferi tahrik, bir orduyu tahrik eder. İşte "itaât sırrı!..
Zira herşeyin bir nokta-i kemâli ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil, ihtiyaç; muzaaf ihtiyaç, aşk; muzaaf aşk, incizabdır. Mahiyat-ı mümkinatın mutlakan kemâli, mutlak vücûddur. Hususî kemâli, isti'dadatını bilfiile çıkaran hâs vücûddur. Bütün kâinatın "Kün" emrine itaâtı, bir zerre neferin itaâtı gibidir. "Kün" emr-i ezelîsine mümkinin itaât ve imtisalinde, meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab mümtezic, mündemicdir.
Nükat-ı selâse, hususan üçüncü noktadaki esrar-ı sitte ile, mülk ve mümkin canibinde değil, melekûtiyet ve kudret-i ezeliye cihetinde nazar edilse, istinkâra incirar eden istib'ad zâil ve nefs mutmainne olur.
Şöyle: Madem ki kudret-i ezeliye gayr-ı mütenahiyedir, zâtiyedir, zaruriyedir. Herşeyin lekesiz, perdesiz cihet-i melekûtiyeti ona müteveccihtir, ona mukabildir. İmkân itibariyle mütesavî, "mütevazinüt tarafeyndir." Şeriat-ı fıtriye-i kübra olan "nizam"a muti'dir. Avaik ve hususiyat-ı mütenevvi'adan cihet-i melekûtiyet mücerreddir. Küll-ü a'zam, cüz'-ü asgara nisbeten, kudrete karşı ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Haşirde bütün zevil-ervah ihyası, mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineği, baharda ihya ve in'aşından kudrete daha ağır olamaz. Mezkûr üç nokta dikkat-i nazara alınsa görünür ki;
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
mübalağasız, mücazefesiz doğrudur, haktır, hakikattır.
* * *
Meselâ: En azîm bir gemiyi, bir çocuk dahi oyuncağını çevirdiği gibi çevirir. İşte "intizamın sırrı"!..
Meselâ: Bir mahiyet-i mücerrede, bütün cüz'iyatına en asgarına, en ekberine yorulmadan, tenakus etmeden, tecezzîsiz bir bakar. Mülk cihetindeki teşahhusat, hususiyat müdahale edip tağyir edemez. İşte "tecerrüdün sırrı!..
Meselâ: Bir kumandan "Arş!" emri ile bir neferi tahrik, bir orduyu tahrik eder. İşte "itaât sırrı!..
Zira herşeyin bir nokta-i kemâli ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil, ihtiyaç; muzaaf ihtiyaç, aşk; muzaaf aşk, incizabdır. Mahiyat-ı mümkinatın mutlakan kemâli, mutlak vücûddur. Hususî kemâli, isti'dadatını bilfiile çıkaran hâs vücûddur. Bütün kâinatın "Kün" emrine itaâtı, bir zerre neferin itaâtı gibidir. "Kün" emr-i ezelîsine mümkinin itaât ve imtisalinde, meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab mümtezic, mündemicdir.
Nükat-ı selâse, hususan üçüncü noktadaki esrar-ı sitte ile, mülk ve mümkin canibinde değil, melekûtiyet ve kudret-i ezeliye cihetinde nazar edilse, istinkâra incirar eden istib'ad zâil ve nefs mutmainne olur.
Şöyle: Madem ki kudret-i ezeliye gayr-ı mütenahiyedir, zâtiyedir, zaruriyedir. Herşeyin lekesiz, perdesiz cihet-i melekûtiyeti ona müteveccihtir, ona mukabildir. İmkân itibariyle mütesavî, "mütevazinüt tarafeyndir." Şeriat-ı fıtriye-i kübra olan "nizam"a muti'dir. Avaik ve hususiyat-ı mütenevvi'adan cihet-i melekûtiyet mücerreddir. Küll-ü a'zam, cüz'-ü asgara nisbeten, kudrete karşı ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Haşirde bütün zevil-ervah ihyası, mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineği, baharda ihya ve in'aşından kudrete daha ağır olamaz. Mezkûr üç nokta dikkat-i nazara alınsa görünür ki;
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
mübalağasız, mücazefesiz doğrudur, haktır, hakikattır.
Yükleniyor...