Acaba, beşerin lezzet-i hayatını gussedar eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rûy-i rıza gösterebilecek midir?

"Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır."

* * *


S- Herkes, zaman ve dehirden şikayet ediyor. Acaba Sâni'-i Zülcelal'in san'at-ı bedi'ine itiraz çıkmaz mı?

C- Hâyır, aslâ!.. Belki mânâsı şudur: Güya şikayetçi der ki; istediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşehhî ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid değil; ve inâyet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid değil; ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab' olunan zamanın tabiatı muvafık değil; ve masalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahî razı değillerdir ki, -şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüz iştihasıyla- istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz.

Evet bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i muhita, hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.

Elhasıl:

Cerbeze bir hâkimdir.. Yalnız seyyiat tarafını konuşturmamalı, onun hasmı olan hasenatı da dinlemeli. Sonra müvazene edip, mizan-ı haşirdeki hükm-ü âdilane gibi, racih gelene muhabbetle hak vermelidir.

* * *


S- Efkâr-ı hazırada cerbeze nasıl bir tesir etmiştir?

C- Bak, o seyyiedir ki; Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebî bir devleti, ne safsatalı bahanelerle: bilmem hangi tarihte Kırım'da bize yardım etmiş gibi yavelerle, bize dost olabilecek surette gösteriyorlar.

Hem Sübhan Dağı kadar, İslâmiyet'in izzet ve şerefine çalışan güruh-u mücahidîni, acib bahanelerle en fena derekesine indirip, millete düşman gibi gösteriyorlar.

Hem de Avrupa'nın terbiyesinin neticesi olarak:

Yükleniyor...