İkinci Hâdise:
O İslâm Deccalı, "Sure-i
وَ التّ۪ينِ وَ الزَّيْتُونِ
manasını merak edip soruyor" diye çoklar nakletmişler. Garibdir ki, bu surenin akibinde olan
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ
suresinde
اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغٰى
cümlesi, onun aynı zamanına ve şahsına -cifir ile ve manasıyla- işaret ettiği gibi, ehl-i salâte ve câmilere tâgiyane tecavüz edeceğini gösteriyor. Demek o istidraclı adam, küçük bir sureyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlış eder, komşusunun kapısını çalar.
Üçüncü Hâdise:
Bir rivayette "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş.
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
Bunun bir tevili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyet'in en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.
Garibdir hem çok garibdir: Yediyüz sene müddetinde İslâmiyet'in ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet'in bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor.
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ ٭ لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
Yükleniyor...