İşte bu mertebe-i tevhidin ve bu üçüncü hakikatın ve kelime-i tevhidin bu ehemmiyetli sırrını, yani en büyük bir küll, en küçük bir cüz'î gibi olması ve en çok ve en az farkı bulunmaması; hem bu hayretli hikmetini ve bu azametli tılsımını ve tavr-ı aklın haricindeki bu muammasını ve İslâmiyetin en mühim esasını ve imanın en derin bir medarını ve tevhidin en büyük bir temelini beyan ve hall ve keşf ve isbat etmekle Kur'anın tılsımı açılır ve hilkat-i kâinatın en gizli ve bilinmez ve felsefeyi idrakinden âciz bırakan muamması bilinir. Hâlık-ı Rahîmime yüzbin defa Risalet-ün Nur'un hurufatı adedince şükr ve hamdolsun ki, Risalet-ün Nur bu acib tılsımı ve bu garib muammayı hall ve keşf ve isbat etmiş. Ve bilhâssa Yirminci Mektub'un âhirlerinde
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
bahsinde ve haşre dair Yirmidokuzuncu Söz'ün "Fâil muktedirdir" bahsinde, Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin "Allahü Ekber" mertebelerinden kudret-i İlahiyenin isbatında, kat'î bürhanlarla -iki kerre iki dört eder derecesinde- isbat edilmiş.
Onun için, izahı onlara havale etmekle beraber, bir fihriste hükmünde bu sırrı açan esasları ve delilleri icmalen beyan ve onüç basamak olarak onüç sırra işaret etmek istedim. Birinci ve ikinci sırları yazdım. Fakat maatteessüf hem maddî, hem manevî iki kuvvetli mani', beni şimdilik mütebâkisinden vazgeçirdiler.
Birinci Sır:
Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünki (içtima-üz zıddeyn) olur, o da muhaldir. İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlahiye zâtiyedir ve Zât-ı Akdes'in lâzım-ı zarurîsidir. Elbette o kudretin zıddı olan acz, o Zât-ı Kadîr'e ârız
Yükleniyor...