Bütün tabiatperest, esbabperest ve müşrik gibi umum enva'-ı ehl-i şirkin ve küfrün ve dalaletin tevehhüm ettikleri şeriklerin namına bir şahıs farzediyoruz ki; o şahs-ı farazî, mevcudat-ı âlemden bir şeye Rab olmak istiyor ve hakikî mâlik olmak dava etmektedir.

İşte o müddeî, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir. Ona Rab ve hakikî mâlik olmakta olduğunu; zerreye, tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle söyler. O zerre dahi, hakikat lisanıyla ve hikmet-i Rabbanî diliyle der ki: "Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı ayrı her masnua girip işliyorum, bütün o vezaifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa.. hem, benim gibi hadd ü hesaba gelmeyen zerrat içinde beraber gezip

{Haşiye: Evet müteharrik herbir şey, zerrattan seyyarata kadar, kendilerinde olan sikke-i Samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlarıyla dahi, gezdikleri bütün yerleri vahdet namına zabtederler. Kendi mâlikinin mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnuat ise, nebatattan nücum-u sevabite kadar, birer mühr-ü vahdaniyet hükmündedirler ki; bulunduğu mekânı, kendi Sâni'inin mektubu olduğunu gösterirler. Demek herbir nebat, herbir meyve, birer mühr-ü vahdaniyet, birer sikke-i vahdettirler ki; mekânlarını ve vatanlarını, vahdet namına Sâni'lerinin mektubu olduğunu gösterirler. Elhasıl: Her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet namına zabteder. Demek bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye Rab olamaz.}

iş görüyoruz. Eğer bütün emsalim


Yükleniyor...