değildi; lâkin herkesin ruhu istibdadın manasıyla tesemmüm ederdi ve bir zehir atanı bilirdi. Bazı kuvvetli dâhîler nefes aldıkça amîk ve derin bir feryad koparırlardı. Fakat akıl onu güzelce tanımazdı. Çünki karanlıkta ve toplanmamış idi. Vakta ki o mana-yı istibdadı, def'i muhal bir bela-yı semavî zannettiler; zamana hücum ve dehrin başına tokat ve feleğin bağrına oklar atmağa başladılar. Çünki bir kaide-i mukarreredir: Birşey cüz'-ü ihtiyarînin dairesinden ve cüz'iyetten çıkıp külliyet dairesine girse, veyahut bihasebil'âde def'i muhal olsa; zamana isnad edilir ve kabahat dehre atılır, taşlar feleğin kubbesine vurulur. Eğer iyi temaşa etsen göreceksin ki; feleğe atılan taşlar, döndüğü vakit bir yeis olarak kalbde tahaccür eder...
اُنْظُرْ كَيْفَ اَطَالُوا فِيمَا لَا يَلْزَمُ وَكُلَّمَا اَضَائَتْ لَهُمُ السَّعَادَةُ اَثْنَوْا عَلٰى مَنْ سَادَهُمْ وَكُلَّمَا اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ شَتَمُوا الزَّمَانَ
{1: Dur, geçme, anla... Yani iyilikleri reislere, fenalıkları zamana verip şetimle şekva ederler.}
S- Acaba şu zaman ve dehrin şikayetinden Sâni'-i Zülcelal'in san'at-ı bedî'ine itiraz çıkmaz mı?
اُنْظُرْ كَيْفَ اَطَالُوا فِيمَا لَا يَلْزَمُ وَكُلَّمَا اَضَائَتْ لَهُمُ السَّعَادَةُ اَثْنَوْا عَلٰى مَنْ سَادَهُمْ وَكُلَّمَا اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ شَتَمُوا الزَّمَانَ
{1: Dur, geçme, anla... Yani iyilikleri reislere, fenalıkları zamana verip şetimle şekva ederler.}
S- Acaba şu zaman ve dehrin şikayetinden Sâni'-i Zülcelal'in san'at-ı bedî'ine itiraz çıkmaz mı?
Yükleniyor...