böyle itikad; sırr-ı hikmet-i İlahiyeden ve hilkat-i âlemde cari olan kavanin-i İlahiyeye Peygamberlerin teslim ve ittibalarından gaflet, pek büyük bir gafletin neticesidir. Evet Peygamberimizin herbir hal ve hareketi, sıdkına delalet ve hakka temessüküne şehadet etmekle beraber, Peygamber de âdâtullaha ittiba' ve inkıyad ediyor... Makale-i Sâlise'de bu sırra tenbih edilecektir.

Hem de hârikulâdenin izharı tasdik-ı nübüvvet içindir. Tasdik ise, zahir olan mu'cizatıyla, ekmel-i vech ile hasıl olabilir. Eğer hacetten fazla hârika olsa, ya abestir veya sırr-ı teklife münafîdir. Zira teklif, nazarî olan şeyde bir imtihandır. Bedihiyat veya bedahete yakın olan şeylerde edna, a'lâ ile müsavi olabilir. Veyahut cereyan-ı hikmetin sırrına teslim ve itaate muhaliftir. Halbuki Peygamberler herkesten ziyade ubudiyet ve teslime mükelleftirler.

Ey şu perişan sözlerime nazar eden talib-i hak!.. Senin mahiyetinde ekilmiş olan müyulat, şu Oniki Mukaddeme'de sükûnuyla beraber cereyan eden şems-i hakikatın ziyasıyla, neşv ü nema bulup çiçekler açacaktır...

Hâtime

Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkâr ve duhûl ile huruc haram oldukları gibi.. hadîs ve Kur'an'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur. Fakat ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için daha zararlıdır. Noksana, cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek, ilim ile olur. Âlim olan mazur değildir. Kezalik dinden bir şeyi fasl veya olmayanı vasletmek, ikisi de caiz değildir.

Yükleniyor...