bulabilirsin; onu elde et. Manasız kabuğunu kışrını, acımadan fena seyline atabilirsin.
بَل۪ى اٰثَارْهَا گُويَنْدْ زِاَسْمَا لَفْظِ پُرْ مَعْنَا بِخَانْ مَعْنَا وَ م۪يزَنْ دَرْ هَوَا اٰنْ لَفْظِ ب۪ى سَوْدَا
Evet masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sâni'-i Zülcelal'in çok esmasını okutturmasın. Madem şu masnuat, elfazdır, kelimat-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan elfazı, bilâ-perva zevalin havasına at. Arkalarından alâkadarane bakıp meşgul olma.
عَقْلْ فَرْيَادْ م۪ى دَارَدْ غِيَاثِ ﴿لَٓا اُحِبُّ اْلاٰفِل۪ينَ﴾ م۪يزَنْ اَىْ نَفْسَمْ
İşte zahirperest ve sermayesi âfâkî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me'yusane feryad ediyor. Hakikate giden bir doğru yol arıyor. Madem ufûl edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti. Kalb dahi mecazî mahbublardan vazgeçti. Vicdan dahi fânilerden yüzünü çevirdi. Sen dahi bîçare nefsim, İbrahimvari
لَٓا اُحِبُّ اْلاٰفِل۪ينَ
gıyasını çek, kurtul.
بَل۪ى اٰثَارْهَا گُويَنْدْ زِاَسْمَا لَفْظِ پُرْ مَعْنَا بِخَانْ مَعْنَا وَ م۪يزَنْ دَرْ هَوَا اٰنْ لَفْظِ ب۪ى سَوْدَا
Evet masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sâni'-i Zülcelal'in çok esmasını okutturmasın. Madem şu masnuat, elfazdır, kelimat-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan elfazı, bilâ-perva zevalin havasına at. Arkalarından alâkadarane bakıp meşgul olma.
عَقْلْ فَرْيَادْ م۪ى دَارَدْ غِيَاثِ ﴿لَٓا اُحِبُّ اْلاٰفِل۪ينَ﴾ م۪يزَنْ اَىْ نَفْسَمْ
İşte zahirperest ve sermayesi âfâkî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me'yusane feryad ediyor. Hakikate giden bir doğru yol arıyor. Madem ufûl edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti. Kalb dahi mecazî mahbublardan vazgeçti. Vicdan dahi fânilerden yüzünü çevirdi. Sen dahi bîçare nefsim, İbrahimvari
لَٓا اُحِبُّ اْلاٰفِل۪ينَ
gıyasını çek, kurtul.
Yükleniyor...