semavat memleketine casus şeytanların sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında, o cüz'î hâdisenin bahsi varmış gibi, hangi şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o haberi işitmesi ve getirmesi aklen ve hikmeten nasıl kabul edilebilir?
Hem âyet-i kerimeye göre bazı peygamberler ve evliyalar, semavatın üstünde bulunan Cennet'in meyvelerini yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Ve bazan yakından Cennet'i temaşa ediyorlarmış. Nihayet derecede uzak bir şeyin, nihayet derecede yakın olması, bu asrın aklına nasıl sığar?
Hem cüz'î bir şahsın, cüz'î bir ahvali, küllî ve geniş olan semavat memleketindeki Mele-i A'lâ'da mevzubahis olması, kâinatın idaresindeki gayet hakîmane hikmete nasıl muvafık geliyor? diye sorulan bu üç başlı suale, gayet ilmî, aklî ve mukni' cevabları tazammun eder.
YİRMİDOKUZUNCU LEM'A-İ ARABİYE:
284
Risale-i Nur'un içinde, lisan-ı Cennet ve üslûb-u Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm) ve tarz-ı Kur'an-ı bahşayiş-i rahmet ile meydan-ı zuhura gelerek "Tefekkürname" ismiyle müsemma olan bu Lem'anın bir kısmı, nümune olarak bu mecmuaya dercedilmiş olup, tamamı teksir Lem'alar mecmuasında neşredilmiştir.
OTUZUNCU LEM'A:
304
"Sekine" nam-ı âlîsiyle tabir edilen ve herbiri bir İsm-i A'zam olan veyahud altısı birden İsm-i A'zam bulunan Esma-i Hüsnadan "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs" ism-i şeriflerine ait pek çok kıymetdar ve Risale-i Nur'un şaheserlerinden biri olan bu Lem'a, yüksek bir ifade ve çok ince hakikatlarla kaleme alınmış; hem çok derin mesail-i vahdaniyet, azametli genişlikleriyle tefhim edilmiş; hem pek bâriz bir surette mevcudiyet-i İlahiyeye işaret eden şu hayretengiz faaliyet ile, müdebbiriyet-i Rabbaniye o kadar güzel izah edilmiş ki, âh ne olurdu, bu risalenin hakikatlarının a'makına ulaşmak şöyle dursun, sathını olsun bari görebilseydim. Heyhat!
Hem âyet-i kerimeye göre bazı peygamberler ve evliyalar, semavatın üstünde bulunan Cennet'in meyvelerini yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Ve bazan yakından Cennet'i temaşa ediyorlarmış. Nihayet derecede uzak bir şeyin, nihayet derecede yakın olması, bu asrın aklına nasıl sığar?
Hem cüz'î bir şahsın, cüz'î bir ahvali, küllî ve geniş olan semavat memleketindeki Mele-i A'lâ'da mevzubahis olması, kâinatın idaresindeki gayet hakîmane hikmete nasıl muvafık geliyor? diye sorulan bu üç başlı suale, gayet ilmî, aklî ve mukni' cevabları tazammun eder.
YİRMİDOKUZUNCU LEM'A-İ ARABİYE:
284
Risale-i Nur'un içinde, lisan-ı Cennet ve üslûb-u Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm) ve tarz-ı Kur'an-ı bahşayiş-i rahmet ile meydan-ı zuhura gelerek "Tefekkürname" ismiyle müsemma olan bu Lem'anın bir kısmı, nümune olarak bu mecmuaya dercedilmiş olup, tamamı teksir Lem'alar mecmuasında neşredilmiştir.
OTUZUNCU LEM'A:
304
"Sekine" nam-ı âlîsiyle tabir edilen ve herbiri bir İsm-i A'zam olan veyahud altısı birden İsm-i A'zam bulunan Esma-i Hüsnadan "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs" ism-i şeriflerine ait pek çok kıymetdar ve Risale-i Nur'un şaheserlerinden biri olan bu Lem'a, yüksek bir ifade ve çok ince hakikatlarla kaleme alınmış; hem çok derin mesail-i vahdaniyet, azametli genişlikleriyle tefhim edilmiş; hem pek bâriz bir surette mevcudiyet-i İlahiyeye işaret eden şu hayretengiz faaliyet ile, müdebbiriyet-i Rabbaniye o kadar güzel izah edilmiş ki, âh ne olurdu, bu risalenin hakikatlarının a'makına ulaşmak şöyle dursun, sathını olsun bari görebilseydim. Heyhat!
Yükleniyor...